anlamlı bir şekilde gerçekten katkıda bulunabiliyor. | TED | إنها قادرة على العطاء والمساهمة حقًا بطريقة هادفة. |
Ve kaç instagram takipçin olduğuna bakmadan, kendi biletini kendin kesebilir, anlamlı ve başarılı bir profesyonel hayatın temellerini kurabilirsin. | TED | ستستطيع إملاء شروطك الخاصة، وبناء أساسات حياة مهنية هادفة وناجحة، بغض النظر عن عدد متابعينك على الإنستجرام. |
Ekonomik büyümeyi sağlayabildi ve anlamlı bir şekilde birçok insanı yoksulluktan kurtardı, özellikle 300 milyondan fazla kişiyi fakirlik dışına iterek yoksulluk için küçük bir farkındalık sağladı. | TED | استطاعت تحقيق نمو اقتصادي مذهل و نقل الناس بطريقة هادفة خارج خط الفقر ووضع عراقيل ضد الفقر بنقل اكثر من 300 مليون شخص خارج العوز و الحاجة |
Çok azimliydi. | Open Subtitles | لقد كانت هادفة جداً في السنوات القليلة الماضية |
Çok azimliydi. | Open Subtitles | لقد كانت هادفة جداً في السنوات القليلة الماضية |
Ve benim bahsettiğim gibi kâr amacı gütmeyen küçük çaplı finansal organizasyonlara çok ihtiyaç var. | Open Subtitles | وهناك من يحتاج لقروض صغير من أجل تمويل مشاريع غير هادفة للربح مثل النوع الّذي أتحدّث عنه |
anlamlı bir ilişkim oldu mu diye soruyorsun sanırım. | Open Subtitles | أعتقد أنك يمكن أن تقولي أنني أريد أن أقيم علاقة هادفة |
Daha anlamlı bir hayat sürmesi için cesaretlendirmediğini söyledi. | Open Subtitles | تقول أنّك لا تشجّعها على الخروج لقيادة حياة هادفة أكثر |
diyorlar. anlamlı bir hazırlık veya finansal bir plan olmadan adam ne yapsın ki? | TED | دون أي تحضيرات هادفة أو خطة مالية طويلة المدى، ماذا عليه أن يفعل...؟ |
CQ: Yani, bizi bir ulus olarak ileri götürecek anlamlı sohbetler yapmaya çalışmalıyız, ve artık seçilmiş görevlilerin ulusal söylemimizi iyileştirmesi için daha fazla bekleyemeyiz. | TED | كيتلين: ولذلك يجب علينا أن نجد طريقه للانخراط في محادثات هادفة تدفعنا قدمًا كأمة واحدة، ولا يمكننا أن ننتظر بعد الآن أن يرفع مسؤولونا المنتخبون خطابنا الوطني. |
Bu da anlamlı bir tartışmaya yer bırakmıyor. | TED | وهذا لا يترك المجال لمناقشات هادفة. |
Bir anda, hiçbir zaman anlamlı bir konuşmam ya da etkileşimim olmayan bu siyahi gençle bağ kurabilmiştim, çünkü kendi anneme de meme kanseri teşhisi konulmuştu ve acısını hissedebiliyordum. | TED | وفجأةً، هذا الشاب الأسود المراهق، الذي لم أجرِ معه أية محادثة هادفة أو أتفاعل معه من قبل، تمكنت من التواصل معه، لأن والدتي قد تم تشخيصها بسرطان الثدي، ويمكنني أن أشعر بألمه. |
Bu sembolik olarak önemli ve bu metafor bana çok anlamlı, amaçlı geliyor ve seni ikna etmeye çalışmayacağım." Şimdi bunu dışsaldan içsel gerçeğe çevirdiniz, bilimden sanata. | TED | فهو شيئ هام رمزياً بالنسبة لي، وهذه الإستعاره تعني لي الكثير وهي هادفة جداً، ولن أحاول أن أقنعك بها،" الآن أنت نقلتها من الحقيقة الخارجية للحقيقة الداخلية، من العلم للفن. |
Akıllı, başarılı insanların şöyle dediğini duyarsınız: "Ben ifade özgürlüğünden yanayım", bu, sanki bir tartışmayı sonuçlandırırcasına olur. aslında bu anlamlı herhangi bir sohbetin en başıdır. | TED | ستسمعون أشخاصًا أذكياء وبارعين يقولون: "حسنًا! نحن نؤيد حرية التعبير"، وسيقولونها وكأنهم يختمون نقاشًا، عندما تعد في الواقع بداية لأية مناقشة هادفة. |
Evet, web sitesi kelebeklerin araştırmasına adanmış kar amacı gütmeyen bir şey olarak ilan ediyor. | Open Subtitles | أجل ، موقعهم يُعلن أنهم شركة غير هادفة للربح تُكرس عملها من أجل إجراء بحوث على الفراشات |
Ancak bu 501 değil ve bulabileceğim kâr amacı gütmeyen herhangi bir dizinde listelenmiyor. | Open Subtitles | لكنها ليست مُنظمة معفية من الضرائب وليست مُدرجة ضمن أى دليل للمُؤسسات الغير هادفة للربح مما أستطيع إيجاده |