Katılımcılık üzerine kafa yoran insanlar yasama kuvvetine sahip değiller. Yasakoyucularsa katılımcılık gibi bir dertleri olmadan yaşıyorlar. | TED | الناس الذين يختبرون مع المشاركه ليس لديهم سلطة تشريعية، والأشخاص الذين لديهم القوه التشريعيه لا يختبرون مع المشاركه. |
Bulduğumuz şey ise, bir plan ve doğru insanlar yardımıyla yaşam kalitesinin yüksek tutulabileceğiydi. | TED | ما وجدناه هو أنه، مع وضع خطة والأشخاص الصحيحون، نوعية الحياة يمكن أن تظل عالية. |
Çünkü sizi beğenen insanlar, sizi her halükarda beğenecek ve beğenmeyen önemsiz insanlar, yani, onlar sadece sizin yararınıza olacak. | TED | لأن الأشخاص الذين ستعجبهم، ستعجبهم في جميع الأحوال، والأشخاص غير المهمين الذين لن تعجبهم، ستستغلهم في النهاية لصالحك. |
Jessica, görme yetisi ile doğan ve doğuştan kör olan insanların, bunu bir fiziksel yarışmayı kazandıklarında yaptıklarını gösteriyor. | TED | الأشخاص المبصرين منذ الولادة والأشخاص المكفوفين منذ الولادة يفعلون الشيء ذاته حين يربحوا في منافسة رياضية |
Çünkü bir kenara atarlar. Kapakları kaybeden insanların yedek kapakları vardır. | Open Subtitles | والأشخاص الذي يخطأون في إعادة الأقراص إلى مكانها |
Varlığımızın tamamınında güzellik çevresinde dönüp duruyoruz; güzel yerler, güzel şeyler ve nihayetinde güzel insanlar. | TED | نمضي طيلة حياتنا نسعى وراء ما هو جميل: الاماكن الجميلة والأشياء الجميلة والأشخاص الجميليين بشكل أساسي. |
Özellikle 65 yaş üstü insanlar da bu alternatif yaşam düzenlemelerini aramaya çok yatkınlar. | TED | والأشخاص فوق 65 عام خاصة هم عرضة للبحث عن مثل هذه الترتيبات البديلة للمعيشة. |
Bundan kaçınan insanlar yüzde 30 daha az bulaşıcı hastalık veya benzer bir şeye yakalanıyorlar. | TED | والأشخاص الذين يتفادون المصافحة يقل لديهم إنتقال العدوى بنسبة 30 بالمئة أو شيء من هذا القبيل. |
Mekânlar ve insanlar için, duvarın tehlikeye attığı alanları tasarlamalılar. | TED | عليهم تصميم الأماكن والأشخاص والمناظر الطبيعية التي لا يتيح بناء الجدار فعلها. |
Bir yandan elinde para olan kurum ve insanlar var. | TED | لديك المؤسسات والأشخاص الذين يملكون المال من جهة |
Fakat siyah komşusu olan insanlar ile tek ırk komşusu olan insanlar bu konu hakkında çok farklı düşünmüyorlar. | TED | ولكن الاشخاص الذين يجاورون السود والأشخاص في المناطق الآحادية الاعراق لا يشعرون بفرق حقيقي حوله. |
Kötü insanlar, sivri boynuzları ve siyah şapkaları ile kolayca ayırt edilir. | Open Subtitles | والأشخاص السيئين من السهل تمييزهم بقرونهم أو قبعاتهم السوداء |
Telefonu cevaplayan insanlar iyidir. Havalı değil, iyi. | Open Subtitles | والأشخاص الذين يتلقون الإتصالات بارعين ليسوا رعناء بل بارعين |
Onlar için bir şeyler kayboluyordu. İnsanlar kayboluyordu. | Open Subtitles | بالنسبة لهم ، الأشياء تختفى والأشخاص تختفى |
Çaresiz durumdaki insanlar söyledikleri şeylerden sık sık cayarlar. | Open Subtitles | والأشخاص المُصابون باليأس أحياناً ما يتراجعون عما قالوه. |
Hayran olduğu, onlar gibi olmak istediği insanlar, onu kulüplerinde istemediler. | Open Subtitles | الأشخاص الذين أعجب فيهم والأشخاص الذين أراد البقاء معهم لم يريدوه في ناديهم |
Böylece, seni seven insanlar, canını sıkıyorlar gibi hissetmezler. | Open Subtitles | والأشخاص الذين يحبونك لاتعتقدينهم مصدر إزعاج لكِ |
- Cinayet, kayıp insanlar, bunun gibi şeyler. | Open Subtitles | جرائم القتل ، والأشخاص المفقودين العشرات منهم |
- Neden bahsettiğini anlayamadım. - İnsanların dans edip, dönmelerinden ve bilardo masasında yiyişmelerinden bahsediyorum. | Open Subtitles | أتحدث عن الرقص والتمايل والأشخاص الذين أوشكوا علي ممارسة الجنس بجوار منضدة البلياردو |
Bu işe, iyi insanların başına kötü şeylerin gelmesini engellemek amacıyla girdik. Carter bunu hayatı boyunca yapıyor. | Open Subtitles | دخلنا هذا المجال، لنحول بين الامور الخطرة والأشخاص الجيدين |
Bu işe, iyi insanların başına kötü şeylerin gelmesini engellemek amacıyla girdik. Carter bunu hayatı boyunca yapıyor. | Open Subtitles | دخلنا هذا المجال، لنحول بين الامور الخطرة والأشخاص الجيدين |