Sana zor ve tehlikeli bir hayattan başka bir şey veremem ama birlikte oluruz. | Open Subtitles | لا أملك شئ اُقدمه لكِ سوى حياة المشقة والخطر لكننا سنكون معاً |
Her ne yapmaya zorlanırsa zorlansın, tek gerçek, Scully'nin silahlı ve tehlikeli olduğu. | Open Subtitles | مهما دفع سلوكها، تبقى الحقيقة الذي سكولي المسلّح والخطر جدا. |
Sanırım hız ve tehlike bana dertlerimi unutturuyordu, | Open Subtitles | أعتقد أن السرعة والخطر ساعداني في الخروج من أزمتي |
...yerli veyahut yabancı düşmanlar tarafından yaratılabilecek tehditler hasebiyle, ülkemizde belirsizlik ve tehlike hakimdir. | Open Subtitles | فالأوضاع مجهولة والخطر يلوح بالأفق فهذه البلاد مهددة من الأعداء في الداخل والخارج |
Karanlık ve tehlikeyle doluydu onlar. | Open Subtitles | مليئه بالظلام والخطر |
Şunu bilmeni istiyorum ki, yaptığım her şeyi aileme duyduğum sevgi ile onları kötülüklerden ve tehlikeden korumak için yaptım. | Open Subtitles | أريد فقط أن أذكّرك بكل شيء أفعله، أفعل هذا من أجل عائلتي، لأحميهم من الشر والخطر. |
Tüm hayatları tehlikelerle ve soyutlanmalarla dolu. | Open Subtitles | حياتهم كلها تمتلىء بالعزلة والخطر |
Uzay, serüvenler ve tehlikelerle dolu olan hayret verici bir büyük-lüktür. | Open Subtitles | الفضاء، عالم مدهش مليىء بالمغامرة والخطر والعظمة |
Bu çeliştiriyor çünkü öfke, kaygı ve korkuyla, risk ve öçle, hepsi birbirine karışıp içinden çıkılamayacak hâle geliyor. | TED | وهذا متعارض لأن الغضب يتداخل مع القلق والخوف والخطر والانتقام. |
Rylan Gauss hakkında Yakalama Emri çıkartmam gerek 30'lu yaşlarda, beyaz erkek silahlı ve tehlikeli. | Open Subtitles | الذكر الأبيض في ثلاثيناتِه، المُسلَّح والخطر. حَصلَ اللقيطُ على عائلتِي الكاملةِ. |
Ya da belki de, seni parçası olduğu karanlık ve tehlikeli dünyadan korumak amacındaydı. | Open Subtitles | أو أنه كان يحاول حمايتك من العالم المظلم والخطر الذى كان جزء منه |
Ve belki aşk çılgın ve tehlikeli gelebilir ama buna değer. | Open Subtitles | وربُما الحب يُشعر الشخص بالجنون والخطر ولكنه يستحق ذلك |
Silahlı ve tehlikeli olarak değerlendirilmeli. | Open Subtitles | يجب أنْ يؤخذ بنظر الإعتبار المُسلَّح والخطر. |
Bayan Alice'in, eşit derecede beyinsiz ve tehlikeli kocalar cezbetme konusunda inanılmaz bir becerisi vardır. | Open Subtitles | الآنسة " آليس " لديها قدرات لا تنكر في جذب القرناء الذين يتساوون تماماً بين الغموض والخطر |
Bu kitapları topluyorum çünkü hepsi çok kudretli ve tehlikeli kitaplar. | Open Subtitles | لا، أنا أجمعتلكَالكُتبلأنهم... فى غاية القوة والخطر... |
"Şehvet ve tehlike düşkünü olacak. | Open Subtitles | إنه بخصوص الجوع والرغبة والخطر |
Ve elbette, kendimizi başkalarından hangi yollarla ayırmış olduğumuza baktığımızda, korku ve tehlike yarattığımızı görüyoruz, çoğu zaman bilgi yetersizliğinden, gerçek anlayış eksikliğinden ötürü. Peki sen özellikle Batı basınının bu durumu ve o bölgeden ama özellikle ülkenden çıkan diğer tüm haberleri yazma şekli hakkında ne düşünüyorsun? | TED | لكن حتماً عندما ننظر الى الطرق التي يعتمدها البعض بعزل أنفسهم عن الآخرين فنحن نصنع الخوف والخطر بسبب نقص المعرفة ونقص الفهم كيف ترين الطريقة التي يتعامل بها الاعلام الغربي على وجه الخصوص تغطية اخبار المنطقة وخاصة في بلدكم اليمن ؟ |
Savaş ve tehlike. | Open Subtitles | الإرهابيون. الحرب والخطر |
Karanlık ve tehlikeyle doluydu onlar. | Open Subtitles | مليئه بالظلام والخطر |
risk ve tehlikeden bahsedilince eğlence gibi geliyor. | Open Subtitles | يتحدث المرء على المخاطرة والخطر ويبدوان ممتعان |
Şiddet ve tehlikeden kurtul. | Open Subtitles | لاشيء يحميكِ من العنف والخطر |
Hayatın heyecan ve tehlikelerle ve istemediğim her şeyle dolu. | Open Subtitles | الأمر فقط أنّ حياتك مليئة بالإثارة والخطر... وهي كلّ الأشياء التي لا أريدها، وداعاً يا (بيت). |
Tamamiyle karanlık ve tehlikelerle dolu. | Open Subtitles | مليئه بالظلام والخطر |
Kalp krizi riskindeki göreceli düşüş oldukça yüksek görünüyor ve kanserdeki mutlak risk de az görünüyor fakat ikisi de neredeyse aynı sayıdaki vakalarla çözümleniyor. | TED | الانخفاض النسبي في الأزمة القلبية يبدو كبيراً والخطر المؤكد للسرطان يبدو صغيراً، لكنهم يعملون عن نفس العدد من الحالات. |