Geldiğim yerde, evimde bir mücevher kutumuz var, içi yakutlar, elmaslar dolu. | Open Subtitles | فى مكانى, عندنا صندوق مجوهرات مملوء بالماس والياقوت. |
"Altın, elmas ve yakutlar. Ayaklarınla üzerlerine basabileceksin. " | Open Subtitles | 'والذهب والماس والياقوت حتى القدمين يمكن ان يتازم عليهم |
Safirler gökyüzü kadar mavi ve yakutlar, senin yanağından bile daha kırmızıymış. | Open Subtitles | كنتِ ستعثري على الياقوت الأزرق كزرقة لون السماء. والياقوت الأحمر أكثر احمراراً من خدّيكِ. |
Yeraltını ziyaret ettiğinde kendi gözleriyle... bin arenayı dolduracak kadar altın, elmas ve yakut gördü. | Open Subtitles | عندما زار عالم السفلي وراى مع ذلك بعينيه ما يكفي من الذهب والماس والياقوت لملء الاف الساحات |
Cücelerin becerileri eşsizdi elmas, zümrüt, yakut ve safirden olağanüstü güzel eşyalar üretebiliyorlardı. | Open Subtitles | مهارة الأقزام لم يكن لها مثيل يشكّلون أغراضًا متناهية الجمال من الماس والزُّمرّد والياقوت الأحمر والأزرق |
Bu karanlıkta işte birçok taş var her türden zümrüt ve yakut. | Open Subtitles | هناك العديد من الأحجار الكريمة في هذا العمل العكر، جميع أنواع الزمرد والياقوت. |
Burada da... yakutlar, safirler, zümrütler var. | Open Subtitles | هاهي الزمرد, الياقوت الأزرق والياقوت |
Yanaklarındaki yakutlar yansıtır bu ışığı... | Open Subtitles | والياقوت على خديها يعكس الضوء |
"Yanaklarındaki yakutlar yansıtır bu ışığı, | Open Subtitles | والياقوت على خديها يعكس الضوء |
İnci, elmas, ve yakut taşları ile süslü bi taç.. | Open Subtitles | .تاج مُرصع بالألماس والياقوت |
Lloyd ve Stucky yaptıkları soygunda 10 milyon dolarlık safir ve yakut kaldırmışlar. | Open Subtitles | السرقة التي ألقي فيها القبض على (لويد) و(ستوكي)... 10مليون دولار للصفير والياقوت وأحزوا... |
Altın, yakut ve kesinlikle elmas da tabii. | Open Subtitles | الذهب والياقوت بالتأكيد الماس |