| Keşke bu adam başkalarının söylediklerine kulak veren biri olsaydı, ama değil. | Open Subtitles | أتمني لو كان ذلك الرجل يهتم بما يقوله الآخرون, ولكنه ليس كذلك |
| Bu karmaşıklık kalıcıymış gibi görünebilir, ama değil. | TED | هذا التشابك قد يبدو دائم ولكنه ليس كذلك |
| Aslında orada çocukları görmek üzücü olmalı ama değil. | Open Subtitles | ينبغي أن يكون محزن رؤية الاطفال هناك ، ولكنه ليس كذلك. |
| Söylemesi belki şiirsel ve romantik geliyor ama öyle değil. | Open Subtitles | ربما قول ذلك يبدو شاعرياً و رومانسياً. ولكنه ليس كذلك |
| Biraz çılgınca gibi geliyor, ama öyle değil. | TED | الأمر يبدو جنونيا أحيانا، ولكنه ليس كذلك. |
| Şimdi beni küçük düşürdüğünü sanıyorsun ama öyle değil. | Open Subtitles | , تظنين أنكِ تهينينى الآن . ولكنه ليس كذلك |
| Evet ama değildi. | Open Subtitles | -هل هذا هم ما يعمل فيه؟ -نعم ولكنه ليس كذلك -ماذا تعني؟ |
| Söyleyeceğim şeyi söylemek için erken olduğunu düşünebilirsin ama değil. | Open Subtitles | ..أنا اعلم انك قد تظن ان الوقت مبكر جداً لأقول ..ما أنا على وشك ان اقوله ولكنه ليس كذلك |
| Davayla ilgili olduğunu söylüyor, ama değil. | Open Subtitles | ،تقول أن كل شيء عن القضية ولكنه ليس كذلك |
| Öyleymiş gibi davranıyor ama, değil. | Open Subtitles | انا اعرف انه يتظاهر بذلك , ولكنه ليس كذلك |
| Senin telefon kayıtlarının olduğunu sanıyor; ama değil. | Open Subtitles | أشياء تافهه. لقد ظنت أنه مايجعلها تخترق هاتفكِ الخلوي, ولكنه ليس كذلك |
| Ve annemin yaptığı sadece bu ise... yapboz yapmak... gerçekten havalı olabilirdi, ama değil. | Open Subtitles | واذا كان ما تقوم به أمي هو تجميع قطع الأحجية سوف يكون هذا شيء رائع ولكنه ليس كذلك |
| Kulağa çılgın bir spekülasyon gibi geliyor, ama değil, çünkü bu adam bizimle dünya dışı yaşam arasında bir bağ bulmuş olabilir. | Open Subtitles | هذا يبدو وكأنه محض تكهنات, ولكنه ليس كذلك, لأنه هذا الرجل قد وجد الرابط المشترك بيننا وبين حياة الكائنات الغريبة. |
| Eğer masum olsaydı bu bir trajedi olurdu ama değil. | Open Subtitles | لو كان بريئًا، فستكون مأساة ولكنه ليس كذلك |
| Biliyorum bu ürkütücü gibi görünüyor ama öyle değil. | Open Subtitles | أعلم أن هذا الشئ يبدو مخيفاً ولكنه ليس كذلك بالفعل |
| Dinle Abby. Her şey iyiymiş gibi davranmayı denedim, ama öyle değil. | Open Subtitles | لقدحاولت التظاهر أن كل شيء على ما يرام ولكنه ليس كذلك |
| Burada tepeye çıkmak için güç gerekir sanıyorlar ama öyle değil. | Open Subtitles | يظنون أن الأمر يتطلب إمرأة قوية للتسيّد هنا ، ولكنه ليس كذلك |
| Bu adam bizden biriymiş gibi davranıyor ama öyle değil. | Open Subtitles | هذا الرجل يتظاهر ! بكونه واحدًا منا، ولكنه ليس كذلك |
| Uyduruk bir şey bekliyorsunuz, ama öyle değil. | TED | ستتوقعون أن يكون سخيفا، ولكنه ليس كذلك |
| ama öyle değil, o yüzden bunu yapamam. | Open Subtitles | ولكنه ليس كذلك, لذا ليس باستطاعتى |
| Bir hatıra olduğunu sanmıştım ama değildi. | Open Subtitles | ظننت أنه مجرد ذكرى , ولكنه ليس كذلك |
| Callo'nun önemsiz olduğunu söyledi ama değildi. | Open Subtitles | قال بأن (كالو) كان حقيراً ولكنه ليس كذلك |