Bütün bunlar bir yana, hala bir sorunumuz var, Ve bu ciddi bir sorun. | TED | ولكن بجانب كل ذلك، مازالت لدينا مشكلة، وهي مشكلة حقيقية. |
Bir düşünün; bir öğretmeniniz olmadan, veya anneniz size söylemiyorken hatalı olduğunuzu bilmek çok zor bir sorun. | TED | أدعوكم لتفكروا بها ، لتعرفوا حينما تكونوا على خطأ بدون مُعلم , أو أن تُخبرك والدتك بذلك ، وهي مشكلة صعبة للغاية . |
Ayrıca gitmemiz gereken yer için de gerçekten bir sorun. | TED | وهي مشكلة حقيقية إلى حيث مبتغاك وتوجهك |
bir problem buldum. Bu becerinizde bilfiil hata bulan spesifik bir problem | TED | لقد وجدت مشكلة ، وهي مشكلة محددة في الواقع أن العثور على خطأ في ذلك. |
Sizi, insan kafatası içindeki yazılımı kavramaya çalışıyor böylece bundan sonra hangi filmi izlemek isteyebileceğinizi öneriyor -- ki bu da çok çok zor bir problem. | TED | وهي محاولة تحليل ما يجري في دماغك عن طريق رسم خارطة لخياراتك داخل الجمجمة البشرية لكي تحاول ان ترجح لك فلماً ربما قد تود أن تشاهده وهي مشكلة كبيرة جداً |
Ve bu büyük bir problem: Dünya'da her yıl 1,2 milyon insan trafikte can veriyor. | TED | وهي مشكلة كبيرة: 1.2 مليون شخص يموت على طرق العالم كل سنة . |
Ne yazık ki, her zaman ama özellikle bir salgın sırasında büyük bir sorun olan temiz içme suyuna erişimi olmayan milyarlarca insan var. | TED | لسوء الحظ، هناك المليارات من الناس الذين لا يستطيعون الحصول على مياه الشرب النظيفة، وهي مشكلة كبيرة في أي وقت ولكن خاصة أثناء تفشي المرض. |
Amerika kıyılarında yaşayan kayıt dışı işçilerin maliyetli olduğunu anlıyorum ve bu bir şeyler yapmamız gereken bir sorun ama ailelerini bırakıp buraya gurbete gelen insanlar Amerikalılar için gurur duyulacak bir şey değil mi? | Open Subtitles | أتفهم أن وجود عاملين بدون أوراق ثبوتية يكلف الولايات المتحدة أموالاً وهي مشكلة يتوجب علينا أن نفعل شيئًا حيالها, ولكن أليس هذا شيء تفخرُ به أمريكا |
Ama bu çok büyük bir sorun. | TED | وهي مشكلة عظيمة، |
Ayrıca mercan resifindeki ortak bir sorun olan aşırı balık avlamanın sadece balıkları azalttığını değil; kalan balıkları sosyal çevresinden ayırdığını, hayati bilgiyi kaçırarak daha çok saklanıp daha az yosun yediğini keşfettik. | TED | ولكن هذه النتائج تشير أيضا أن الصيد الجائر، وهي مشكلة شائعة في الشعاب المرجانية، ليس فقط يزيل الأسماك، ولكن يمكن أن تفكك الشبكة الاجتماعية للأسماك المتبقية، والتي قد تخفي أكثر وتناول كميات أقل من الطحالب لأنهم يفتقدون المعلومات الحساسة. |
Bu bahsettiğim büyük bir sorun, değil mi? | Open Subtitles | وهي مشكلة كبيرة أليس كذلك؟ |
Aslında senin sorunun McKenzie. Hem de büyük bir sorun. | Open Subtitles | في الواقع، هي مشكلتكِ يا (ماكينزي)، وهي مشكلة كبيرة. |
Çünkü oradaki problem de aynı şekilde ciddi. Ama daha kötü. Çünkü ultraviyolet B radyasyonunu yoksunluğundan gelen D vitamini eksikliği çok büyük bir problem. | TED | لأن المشكلة أن هناك حدة. ولكنها أكثر خبثاً. بسبب نقص فيتامين D ، بسبب نقص إشعة فوق البنفسجية B ، وهي مشكلة رئيسية. |
Ve zayıf görme problemi, aslında sadece bir sağlık problemi değil, eğitimsel bir problem de, ve ekonomik bir problem, ve yaşam kalitesi problemi. | TED | ومشكلة النظر الضعيف، في الواقع ليست فقط مشكلة صحية، لكنها أيضاً مشكلة تعليمية، وهي مشكلة إقتصادية، وهي مشكلة نوعية الحياة. |
Giderek karşılaştığımız sorunlarla ilişkisini yitiriyor. Örneğin, Küresel salgın hastalıklarla, sınırlar ötesi bir problem; HIV ile, uluslar ötesi bir problem; piyasalar ve göç ile, ulusal sınırların ötesine giden bir şey; terörizmle ve savaşla, artık hepsi sınırların ötesinde problemler. | TED | نجدها على نحو متزايد غير متعلقة بالقرارات التي نواجهها، مثل الأوبئة وهي مشكلة عابرة للحدود مرض الإيدز الذي يشكل مشكلة لأكثر من دولة مع الأسواق والهجرة، شيء يتعدى حدود الوطن، مع الإرهاب، مع الحروب أصبحت الآن جميعها مشاكل عالمية |