Fakat dediğim gibi, araç sürücüleri uyum sağlarlar, doğru mu? | TED | ولكن في الحقيقة كما قلت سابقا، يتأقلم سائقوا المركبات، صحيح؟ |
Evinde bulduklarımız, kılık değiştirerek yeni çevrelere uyum sağlayabildiğini gösteriyor. | Open Subtitles | وجدنا دليلا في منزله انه يتأقلم بشكل جيد مع محيطه |
Nadia bu hayata, yeni ailesine uyum sağlarken desteğe ihtiyacı var. | Open Subtitles | بينما يتأقلم نادية إلى هذه الحياة... إلى العائلة الجديدة، تحتاج دعما، |
Okyanus yüzeyinde yüksek ışık yoğunluklarına adapte olmuş olanları vardı, okyanus derinliklerinde az ışığa adapte olmuş olanlar da. | TED | حيث أن البعض يتأقلم مع شدة الضوء العالية في سطح المياه، والبعض الآخر يتأقلم مع الضوء المنخفض في أعماق المحيط. |
Vücudunuz kimyasalları reddediyor. adapte olması için zamana ihtiyacı var. | Open Subtitles | جسمك يرفض المادة العلاجية إنه يحتاج لوقت لكي يتأقلم |
Walter oldukça zor bir duruma ayak uydurmaya çalışıyor. | Open Subtitles | يحاول (والتر) أن يتأقلم مع حالة صعبة جداً. |
Yeni duruma uyum sağlamak için terapi görmesi gereken biri izlenimi mi bıraktım sende? | Open Subtitles | هل أبدو لك كشخص يحتاج للإستشارة حتى يتأقلم عم الظروف الجديدة؟ |
takıma ve yeni arabaya uyum sağlaması lazım. | Open Subtitles | يجب ان يندمج مع الفريق وان يتأقلم مع السيارة. |
Çevreye uyum sağlıyor, hayatta kalmak için ölüm kalım mücadelesi veriyor. | Open Subtitles | يتأقلم على البيئة يكافح للنجاة، للبقاء على قيد الحياة |
30 ışık yılı uzaklıktaki patlayan bir yıldızın bile gezegenimizin ışığı ile aslında nasıl uyum sağladığını ve tepki verdiğini görüyoruz. | Open Subtitles | حتى انفجار نجم يبعد 30 عاماً ضوئياً يسبب أن عالمنا يتأقلم و يتفاعل كما أن ضوئه يصل إلينا |
İşler sarpa sardığında duruma uyum sağlayabilen birini. | Open Subtitles | شخصاً يمكنه أن يتأقلم حين تصبح الأمور وعرة |
Ne yazık ki tıpkı tehlikeli bir uyku ilacı gibi, bu yazı Batı'da çok fazla beyin hasarı yarattı çünkü tam da Çin ve Hindistan'ın uyandığı anda Batı'yı uyuttu ve Batı değişmedi ve uyum sağlayamadı. | TED | مع الأسف كمخدر خطير أتلفت هذه المقالة الكثير من العقول في الغرب لأنها نومتهم وفي هذه اللحظة تماما كانت الصين والهند تستيقظان ولم يتكيف الغرب أو يتأقلم |
Çocuklar bütün bunlara uyum sağlayabilir. | Open Subtitles | من الممكن أن يتأقلم الأطفال مع كلّ هذا |
Ona zaman verdim ama uyum sağlayamadı. | Open Subtitles | منحته الوقت، لكنّه لم يتأقلم أبدا. |
Belki de polis hareketinin artmasına uyum sağlıyordur. | Open Subtitles | ربما يتأقلم مع زيادة وجود الشرطة |
Ne kadar uyum sağladığını tespit etmenin tek yolu bu. | Open Subtitles | إنها الطريقة الوحيدة لمعرفة كيف يتأقلم. |
Ama sanırım adapte olmak için zamana ihtiyacı var... | Open Subtitles | ...لكن، كما تعرفين، أظن أنه يحتاج للوقت لكي يتأقلم |
Gelecek, uygun gördüğü gibi değişebilen ve adapte olabilen gitgide gelişen bir yapıdır. | Open Subtitles | حر للتغيّر و يتأقلم مع ما يراه مناسباً |
Ama nihayetinde vücudun adapte olmasıyla ilgiliymiş. | Open Subtitles | لكن الجسد يتأقلم |
Walter oldukça zor bir duruma ayak uydurmaya çalışıyor. | Open Subtitles | يحاول (والتر) أن يتأقلم مع حالة صعبة جداً. |