Ayrıca burada yaptığımız sadece gözlem ve keşif de değil. | Open Subtitles | وما نقوم به هُنا لا يقتصر على الملاحظة والاكتشاف فقط. |
Depolama sadece ne kadar bayt olduğu ile ilgili değil fakat gerçekten verileri ne kadar iyi saklayabiliyor ve geri getirebiliyoruz. | TED | فالتخزين لا يقتصر على معرفة عدد البايتات وحسب، بل على كيفية تخزيننا للبيانات واستعادتها بالفعل. |
Parçacıkları geliştirerek sadece cildimizin görünümünü değil aynı zamanda cildimizin işlevini de değiştirecek şekilde dövmeyi yapabiliriz. | TED | فبتطوير الجزيئات، نستطيع هندسة الوشم بحيث لا يقتصر على تغيير مظهر جلودنا فقط، بل سيقوم بتغيير وظائفها أيضًا. |
Üstelik insanlarla sınırlı olmadığı için uygulamaları neredeyse sonsuzdur. | TED | وبما أنّه لا يقتصر على البشر فحسب، فإنّ تطبيقاته لا تُعدّ ولا تُحصى. |
Anayasanın hiçe sayıldığı, toplum örgütlerinin yok olmaya yüz tuttuğu, altyapının bozulduğu, uzun dönemde yaşanan büyük sessizlik sadece üniversitelerle sınırlı kalmadı. | TED | صمت الجليد عانينا في وجه التمزيق من الدستور، وانهيار مؤسساتنا العامة، تدهور البنية التحتية لا يقتصر على الجامعات. |
Bu kademede parlama, kemiklerin sadece uçlarıyla sınırlı kalmaz. | Open Subtitles | هذا المستوى من التآكل لن يقتصر على مجرد نهايات العظام |
Bu, sadece balık veya deniz ürünleri için değil. | TED | ولكن هذا لا يقتصر على الأسماك أو المأكولات البحرية فقط. |
Sonucta, bizim yaptigimizin daha kapsamli etkileri olabilir mi yoksa sadece Hindistan ve gelismekte olan ulkeler mi? | TED | وفي الختام ، هل لما نقوم به امتداد أوسع، أم إنه يقتصر على الهند أو البلدان النامية؟ |
sadece kalp atımımın ritmini ölçmekle kalmıyor, bunu zaten gösterdim size, bunun da ötesine gidiyor. | TED | هذا الجهاز لا يقتصر على قياس إيقاع القلب، كما تشاهدون، و لكنه يذهب أبعد من ذلك. |
Sebep sadece Güneş'in Dünya üzerindeki tüm yaşamı yakıp kül edeceğinden değil, | Open Subtitles | فالأمر لا يقتصر على إحراق الشمس لجميع أشكال الحياة على الأرض. |
sadece inanmamak değil, seni sevmiyorum da. | Open Subtitles | الامر لا يقتصر على عدم تصديقك حتى اني لا أستلطفك |
sadece özel şeyler de değil. | Open Subtitles | خلال حياته. لم يقتصر على المواد المتخصصة فقط. |
sadece orada olmuyor, sadece şurada olmuyor. Burada oluyor. | Open Subtitles | الوضع تغيّر لا يقتصر على هناك، بل هنا كذلك |
Ve asıl nokta, bu ani sistem değişikliği Kuzey Amerika ile sınırlı değil. | Open Subtitles | والشيء هو ، هذا التحول المفاجئ لا يقتصر على أمريكا الشمالية. |
Ancak şu anda sadece nükleer santralin içiyle sınırlı. | Open Subtitles | هذا صحيح. لكن هذا حاليًا يقتصر على محطة الطاقة نفسها. |
Fakat, yaptıklarımız yalnızca eğitimle sınırlı değil. | TED | ولكن لا يقتصر على التعليم فقط. |
Ve bu sadece bir iş yeriyle sınırlı kalmaz. | TED | وذلك لا يقتصر على مكان العمل، |
Bu modele uymayan hareketleri elersek hareketler sadece bu alanla sınırlı hale geliyor. | Open Subtitles | حسنا , حسنا. إذا أردنا القضاء على الحركات لا علاقة لهذا النمط... ثم تصبح الحركات يقتصر على هذه المنطقة هنا. |