Sanki adam yanınızda oturmuş, kulağınıza kim bilir neler fısıldıyor. | TED | كأن الرجل يجلس بجوارك يهمس ايّا ما كان في أذنك. |
Bazen birisi yanlış yolda olduğumu kalbime fısıldıyor | Open Subtitles | والآن أشعر وكأن هناك أحداً يهمس في قلبي قائلاً انني لن أستطيع أن أستمر كما أنا |
Bende de koruduğum kişi tehlikede olunca kulağıma fısıldayan bir nöbetçi var. | Open Subtitles | صوتي هو حارس يهمس في إذني، حين يكون من أحميه في خطر |
Bu zavallı adamın size bir şeyler fısıldadığını gördüler ve ardından sizin bir şeyler yazıdığınızı. | Open Subtitles | لقد رأوا هذا المسكين يهمس لك. ورأوك تكتب شيئاً ما. |
Kursağımız aracılığıyla kadim sesler, bize fısıldar ve neyin doğru olanı söyler. | Open Subtitles | كما تعلم أنه في داخلنا صوت الزمن يهمس بنا ليدلنا على الحق |
Böyle civelek bir şey. Kulağıma fısıldadı ve... bir şeyler hissettim. | Open Subtitles | كان يتسلّى و يهمس في أذني، و قد أحسستُ بشيء. |
Yirmi bine, iki kere öne eğilip kulağına birşey fısıldayacak. | Open Subtitles | مقابل 20, سوف يضاعف ينحني للأمام و يهمس بشيء في أذنك |
Uykumda hep orada, fısıldıyor, gülüyor bana onun kadar kötü olduğunu söylüyor, her ikimizin de aynı olduğunu. | Open Subtitles | هو هناك عندما انام يهمس يضحك يخبرنى اننى سئ مثله اننا نفس الشخص |
Savaşı protesto etmek amacıyla kendini yakan ilk keşiş fısıldıyor: | Open Subtitles | أول راهب يحرق نفسه إحتجاجاً على الحرب يهمس |
Ama içinizde derinlerde bir ses fısıldıyor: | Open Subtitles | لكن هناك صوت في مكان ما داخل أعماقك يهمس |
Elimi kontrol ediyor, sana geliyor, çaktırmamaya çalışarak... kulağına fısıldıyor... | Open Subtitles | يتحقق من يدي يمشي صوبك بأناقة كما يستطيع يهمس في أذنك... |
Bana binlerce sesle fısıldıyor... ama duyması çok zor. | Open Subtitles | يهمس لي في ألف صوت... لكنّهم صعاب جدا للسمع. |
İçeri girip bedenimi almaya çalışırken bana fısıldayan o meleği duyabiliyordum. | Open Subtitles | كنت أسمع أن الملاك يهمس لي حين حاولت إلى انزلق داخل |
Tam sekiz yıl böyle bir sesi olan bir pilicin hayalini kurdum... kulağıma fısıldayan, hemen yanı başımda... | Open Subtitles | لمدة ثمان سنوات كنت أحلم بأمرأة لها صوت كهذا يهمس في أذنى عن قرب |
Sonunda, ambulans gelmeden, bir kaç dakika önce birinin fısıldadığını duydum... | Open Subtitles | "قبل أن تصل عربة الإسعاف أخيراً بلحظات،" " .سمعت أحدهم يهمس." |
Kabul etmek gerekir ki, hukuk okumaya başladığınızda, kulağınıza bir ses Atticus Finch'in ismini fısıldar. (Ç.N. : Atticus Finch, 'Bülbülü Öldürmek' kitabındaki erdemli avukatın adıdır.) | TED | اعترف أنك عندما تذهب لكلية الحقوق، يكون خافت ذلك الصوت الذي يهمس في أذنك: "أتيكوس فينش" |
Çünkü fısıldadı. | Open Subtitles | لأنه، كان يهمس. |
Sy bile Ben'i satmaya çalıştığını ona fısıldayacak ve sen de sırra kadem basacaksın. | Open Subtitles | حتى ساي يهمس لـ بين بأنك تحاول التخلص منه, و انت سوف تختفي. |
Sen bebek iken bile deden kulağına fısıldardı hep. | Open Subtitles | عندما كنت رضيعاً كان جدك يهمس بإذنك طوال الوقت |
- Emin değilim ama sanırım fısıldıyordu. | Open Subtitles | يمكن لا أكون معينة، ولكن أعتقد أنني سمعته يهمس. |
Ve sonra sadece bir fısıltı: | Open Subtitles | فسمعت من يقول : ... ... فقط يهمس قائلا : |
Cırcır böcekleri çayırlarda fısıldaşıyor | Open Subtitles | صرصور الليل يهمس في الاراضي العشبيه |
Ve Michelangelo dönüp ona bakmış ve fısıldamış... | Open Subtitles | و التفت اليه مايكل انجلو ونظر اليه وهو يهمس |
Onlara fısıldanan yalan, hayattaki yerleri ne olursa olsun beyazlıklarının onları siyahlardan üstün kılacağını en azından bilgide galip olabileceklerini söyler. | Open Subtitles | كذبة يهمس بها أنه ورغم مايقاسونه في الحياة على الأقل يمكنهم الشعور بالانتصار لمعرفة |
O günden sonra, bir kölenin elinde kemiğiyle zaferden dönen her generalin savaş arabasının arkasında durup kulağına fısıldaması Roma'da bir gelenek hâline gelmiş. | Open Subtitles | ومنذ ذلك اليوم، أصبح عُرفًا في روما أن عبد يقف بعربة خلف كل جنرال عائد من النصر حاملًا جمجمة و يهمس في أذانه |
Evet ama o sürtünmeyi... o yaslamayı... ve kulağıma fısıldadığı romantik sözleri... aklımdan çıkaramıyorum. | Open Subtitles | لكن كان هناك صرير... الصعود على ظهري و الكلمات الرومانسية التي كان يهمس بها في أذني |