Suriye'deki eski İslam şehri, kendisiyle bütünleşen ve o ruhu kucaklayan çok katmanlı bir geçmiş üzerine kurulmuştu | TED | لقد تم بناء المدينة الإسلامية القديمة في سوريا على ماض متعدد الطبقات، اندمجت معه و استوعبت روحه. |
Zamanla Cathy Uğultulu Tepeler'deki eski yaşamına arkasını döndü. | Open Subtitles | وفي النهاية، إبتعدت كاثي عن حياتها القديمة في مرتفعات ويذرينج |
Eğer burada olmazsa Delft'deki eski kilisede buluşuruz. | Open Subtitles | لإذا لم تكن هنا سنلتقي في الكنيسة القديمة في دلفت |
Park Chancery'deki eski odamızdan. | Open Subtitles | إنّها غرفتنا القديمة في بارك شانسيري. |
Bu, elle yazılmış bir tabela ve Brooklyn'deki eski mahallemde bir kaç yıl önce bir aile pastanesinde görülmüştü. | TED | هذه علامة مكتوبة يدويا ظهرت في مخبز صغير في حيي القديم في بروكلين قبل بضع سنوات. |
Kriminal'deki eski patronum için bir iş yaptığımı söylerim ona. | Open Subtitles | سأخبره أنني أبحث في أمر ما لرئيسي القديم في محكمة الجنايات |
Park Chancery'deki eski odamız. | Open Subtitles | إنّها غرفتنا القديمة في بارك شانسيري. |
Cambridge'deki eski öğretmenlerimiz gibi konuşmaya başladın. | Open Subtitles | أنت تبدو مثل أحد السادة القديمة في (كامبريدج) |
MVD'deki eski müdürümle görüştüm. | Open Subtitles | لقد تحدثت بالفعل إلى المشرف القديم في مفد. |
Standartlar o kadar çok değişti ki South Beach'deki eski mahallem, akıtma sisteminde sorun olan caddelerin bakım zamanı geldiğinde, onu genişletip kaldırımımızın yarısını almak zorunda kalıyorlardı, çünkü standartlar daha genişti. | TED | اختلفت المقاييس لدرجة أن جاري القديم في الشاطئ الجنوبي، حينما أرادوا إصلاح الطرق التي لا تجف بسرعة بعد الأمطار، زادوا من عرض الطريق ليشمل نصف المساحة المخصصة للمشي، لأن المواصفات تنص على شوارع أعرض. |