Beni iyi hissettiren tek şey o. İşte, Frank. Hepsi hazır. | Open Subtitles | إنه الشيء الوحيد الذي يجعلني أشعر بالإرتياح |
İncil dışında hakkında konuşabildiği tek şey o. | Open Subtitles | إنه الشيء الوحيد الذي يتحدث عنه باستثاء كتابه المقدس |
Biliyor musun, bu hayatta bana zevk veren tek şey o orospu çocuklarını öldürmekti. | Open Subtitles | أتعرف ما هو الشيء الوحيد في هذه الحياة الذي أعطاني ارتياحاً؟ هو قتل أولئك الملاعين |
Tara'dan daha çok nefret ettiğim tek şey o! | Open Subtitles | وأكره سكارليت، إنها الشيء الوحيد الذي أكرهه أكثر من تارا |
Tam bir tarama yaptım. Kayıp olan tek şey o. | Open Subtitles | قمت بمسح كامل، إنّه الشيء الوحيد المفقود. |
Senin için değil. Akşam yemeğimdeki tek şey o. | Open Subtitles | إنه ليس من أجلك إنه الشئ الوحيد الذي أملكه للغداء |
Onları atlatamazsak, bizden arta kalan tek şey o borular olacak. | Open Subtitles | إنْ لم نتجاوزهم، فإنّ الأنابيب هي الشيء الوحيد الذي سيتبقى من السفينة. |
Sesini daha az cırlar hale getiren tek şey o. | Open Subtitles | إنه الشيء الوحيــد الذي يجعل من صوتك أقل إزعـاجـا. |
Aklımı başımda tutan tek şey o zaten. | Open Subtitles | إنه الشيء الوحيد الذي يجعلني عاقلاً هنا. |
Dikkatli ol. Beni hayatta tutan tek şey o. | Open Subtitles | إنه الشيء الوحيد الذي يمنع الجميع من قتلي |
Beni hayatta tutan tek şey o. | Open Subtitles | إنه الشيء الوحيد الذي يبقيني على قيد الحياة |
Bende tost yapmaya başladım çünkü yapmayı bildiğim tek şey o. | Open Subtitles | لذا فأعددت شطائر الجبن لأن هذا هو الشيء الوحيد الذي أجيد إعداده |
İnsanlar yağmaladıktan sonra markette hiç kalmamış ve ufaklığı sakinleştiren tek şey o. | Open Subtitles | المركز التجاري خاوٍ عن آخره بعد ما نهبه القوم هنا والزبادي هو الشيء الوحيد الذي أستطيع الإبقاء عليه |
Ürün yerleştirme. Bu filmi ayakta tutan tek şey o. | Open Subtitles | إنتاجُ الفلم، هو الشيء الوحيد الذي جعل الفلم ينطلق |
Şu an benim için önemli olan tek şey o. | Open Subtitles | إنها الشيء الوحيد الذي يهمني حقاً، اتعلم؟ |
Hatta ve hatta... saksıdaki çiçeğe vereceğim. Buradaki beni kızdırmayan tek şey o. | Open Subtitles | سأعطيه لنبتة الزينة تلك، إنها الشيء الوحيد هنا الذي لا يغضبني |
Seni kontrol eden tek şey o. Seni durdurabilecek tek şey o. | Open Subtitles | إنّه الشيء الوحيد الذي يستطيع السيطرة عليك و إيقافك |
Bu aileyi kurtaracak şey o. | Open Subtitles | إنه الشئ الوحيد الذي سيجمع شمل عائلتنا. |
Şimdi o da burada olduğu için, düşünebildiğim tek şey o. | Open Subtitles | بما أنها هنا الآن هي الشيء الوحيد الذي أستطيع أن أفكر فيه |
Hayatımda mahvetmediğim tek şey o. | Open Subtitles | فهي الشيء الوحيد في حياتي التي لم أدمّرها |
Boynumdaki ağrıyı geçiren tek şey o masajlar. | Open Subtitles | انه الشيء الوحيد الذي يزيل الأرتجاف من رقبتي |
Hadi ama, utanç verici olduğunu biliyorsun. Hadi, aklımı başında tutan tek şey o şu an. | Open Subtitles | هيّا، إنّها الشيء الوحيد الذي يحافظ على سلامة عقلي حاليًا. |
Beş yaşındayken babam vermişti, ondan bana kalan tek şey o. | Open Subtitles | أهداني إياه والدي عندما كنت بالخامسة، وهو الشيء الوحيد المتبقّي لديّ لأتذكّره به. |
Tek sahip olduğum şey o. | Open Subtitles | إنه كل ما أملك. |
İnan bana yaptığım şey o adamın görebileceği en merhametli sondu. | Open Subtitles | ثِق بي حينَ أخبِرك أنَّ ما فعلتُه أهداه أرحَمَ نهاية قد يلقاها. |
Her şey o dosyada belirtildiği gibi gerçekleşti. | Open Subtitles | كل شيء بهذا الملف حدث كما هو موصوف. |