Hepimiz, birilerinden daha ayrıcalıklı ve bir başkasından daha az ayrıcalıklıyız. | TED | جميعنا ذوي امتيازات أكثر من أحدهم وذوي امتيازات أقل من غيره. |
Senle ben, Dedektif oldukça ayrıcalıklı bir kulübün üyesiyiz. | Open Subtitles | أنت وأنا أيها المحقق عضوين في نادٍ حصري حسبما أفترض |
ayrıcalıklı olmak ya da birlikte yaşamaya başlamak bir aşamadır. | Open Subtitles | أن تكون العلاقة حصرية تعتبر مرحلة أو الانتقال للعيش سوية |
Ve, sanırım, bu son derece ayrıcalıklı bir coşku. | TED | و إنها، باعتقادي، لنشوة ذات امتياز كبير. |
Şu an ki nesilde çocuklara bakıp çok el bebek gül bebek büyütülüyorlar nelere sahip olduklarını bilmiyorlar, ayrıcalıklı bir nesil yetiştiriyoruz gibi şeyler düşünüyor musun? | TED | هل ننظر إلى الجيل القادم و نفكر أن أطفالنا مدللون ولا يدركون النعم التي لديهم, هل نربي جيلا ذو إمتيازات.. |
Bir beyaz olarak ayrıcalıklı günlerimin sayılı olduğunu söylüyorsunuz ben de hala imkanım varken tadını çıkarıyorum. | Open Subtitles | أنت تقول لي بأن أيامي البيضاء المميزة ليست معدودة، فأنا أستمتع بهذا الأيام حينما أستطيع |
Gözcüleri ayrıcalıklı kılan şey mutasyona uğramış X genini hedef alabilmeleri. | Open Subtitles | كلا، ما يجعل الحراس مميزون للغاية هو قدرتهم على إستهداف الجين "إكس" في المتحولون. |
Oldukça ayrıcalıklı ve belli ki yetenekli bir adamsın. | Open Subtitles | أنت لديك امتيازات كثيرة حقاً وواضح أنك موهوب جداً |
Ayrıcalıksız yaşamayı öğrenmeliyiz çünkü ayrıcalıklı bir halk değiliz. | Open Subtitles | يجب أن نتعلم العيش بدون امتيازات لأننا لسنا شعباً مرفهاً |
Ama karşılıklı olarak hiçbir şekilde ayrıcalıklı değildir. | Open Subtitles | لكنهم لا يبادلونك بشكل حصري أي احساس حقيقي |
Çok ayrıcalıklı ve çok özel. | Open Subtitles | حصري جدا وخاص جدا |
Bu bir TED Ödülü sayılmaz, ama laboratuvarımızdan ayrıcalıklı bir tişört. | TED | ليست كجائزة تيد، لكنها قمصان حصرية من مختبرنا |
ayrıcalıklı haklar olan bir yerde bu güzel domino masası Tunica'daki kumarhanemde olacak. | Open Subtitles | لذا الآن وفورا حقوق حصرية أريد طاولة الدومينو هذه في فندقي بتوليكو |
Bu geleceğin bir parçası olmak çok ayrıcalıklı bir durum. | Open Subtitles | إنّه امتياز ان تكون جزءًا من هذا المستقبل |
Bu ayrıcalıklı bir parçası olduğum zengin ve eski bir gelenektir. | Open Subtitles | من تقاليد عريقة وقديمه الذي يمتحني امتياز اوه اوه لاكون جزء من |
Anlaman gerek Dünyalı Yeşil Fener Birliği, ayrıcalıklı bir organizasyondur. | Open Subtitles | عليكَ أن تتفهم, أيُّها الأرضيّ، فيلق "جرين لانترن"،هو فيلق ذو إمتيازات. |
İnsanlar kendi kurallarına göre yaşıyor gibi görünen ayrıcalıklı bir azınlıktan bezmiş, haklarından mahrum edilmiş hissediyorlar. | Open Subtitles | يشعر الناس بالظلم والسأم من الطبقة المميزة والتي يبدو أنها تسنّ قوانينها الخاصة. |
Bütün Capua'nın görmeye can attığı ama yalnızca birkaç ayrıcalıklı kişinin şahit olacağı bir şey. | Open Subtitles | ما تتوق كل (كابوا) لرؤيته، لكنّ قلة مميزون فقط سيشهدونه تحت سقفنا |
Ve sen de ayrıcalıklı, mızmız, kendini beğenmişten başka bir şey değilsiniz. | Open Subtitles | و انتي الا متميزة , متذمرة مقدسة من المنافق |
Sadece amaçsız ayrıcalıklı yaşamlarımızı doldurmak için. | Open Subtitles | فقط تعويض لحياة مليئة بالإمتيازات بلا هدف |
Kendini ayrıcalıklı hissetmelisin, Jack. Hiç kimse, hatta NID bile burayı bilmiyor. | Open Subtitles | يجب أن تشعر بالفخر يا كولونيل أونيل فحتى الإن أى دى أنفسهم لا يعرفون هذا المكان |
Onlar kim olduğunuzu önemsemiyor, ve sahanın her tarafında ayrıcalıklı kıçınıza tekmeyi vuruyorlar! | Open Subtitles | لأنهم سيقل إهتمامهم ويضربون في الإمتيازات ويسيطرون على الملعب |
Fakat ayrıca, muhtemelen en ayrıcalıklı beyaz olmayan insanlar arasında olduğumu da biliyorum ve bu iki bağlam arasında dönmeme yardımcı oluyor. | TED | لكني أفهم أيضًا أنني على الأغلب ضمن ذوي الامتيازات الأكثر من غير البيض وهذا يساعدني على أن أوازن بين هذين السياقين. |