Bozulamaz ve su götürmez doğrular üzerinden ileri sürdüğümüz her şeydeki belirsizlikleri dikkate alarak, daha incelikli bir anlayış geliştirdim. | TED | مع اعتبار كل ما شهدناه، الحقائق التي لا مفر منها، والحقائق التي لا تقبل الجدال، كوّنت فهمًا أكثر دقة. |
Demek isteğim, gerçek hayatta her şey çok daha incelikli ve karmaşık; ve birbiriyle ortusen, birbiriyle kesişen, birbirine dokunan bir sürü öykü var. | TED | ما أعنيه هو أن الأشياء أكثر دقة و تعقيدا، و هناك كل هذه القصص المتداخلة تتقاطع و تتلامس مع بعضها. |
Çünkü cesur bir düzenlemeyle, bana yazdığı mektubun daha incelikli bir versiyonunu yazması mümkün. | TED | لأنه مع إعادة تحرير شُجاعة، ستكتب إصدارا أكثر دقة لرسالتها التي كتبتها إليّ. |
Bu, park yöneticilerine, daha incelikli ve az önce size gösterdiğim aşırılıklara yola açmayan taktik yönetim stratejilerini kullanmak için yeni bir fırsat veriyor. | TED | هذه البيانات تعطي مديري المحمية الطبيعية ولأول مرة الفرصة لاستخدام استراتيجيات الإدارة التكتيكية والتي تعد أكثر دقة ولا تؤدي إلى تلك النهايات التي عرضتها عليكم للتو. |