Eğer insanlara araçları verirseniz doğru şeyleri yapacaklarını gördük. | TED | لقد وجدنا أنه إذا أعطيت الناس الأدوات، سيفعلون الشيء الصحيح. |
doğru şeyleri yapmaya çalışırsın, çünkü onun seninle gurur duymasını istersin, ama bazen doğru şeyler ters gidebilir. | Open Subtitles | ستحاول أن تفعل الشيء الصحيح لأنك تريد منهمأنيكونوافخورينبكلكن.. أحياناً الشيء الصحيح يمكن أن يصبح خاطئاً |
Ve Randy genellikle doğru şeyleri giyse bile, ...hep yanlış cümleler kurardı. | Open Subtitles | وبالرغم من أن راندي يرتدي الشيء الصحيح عادة ً يقول دائما ً الشيء الخاطئ |
Annem hep doğru şeyleri yapmamı söylerdi. | Open Subtitles | أخبرتني أمّي بأن أفعل دائماً الشيء الصحيح. |
Ona doğru şeyleri verebilecek piyanist çocuğa aitti: | Open Subtitles | كانت تنتمي لعازف البيانو ، الذي كان لديه الأشياء الصحيحة ليمنحها لها |
Benim senin gibi birine, akıllı birine doğru şeyleri yapmasını bilen birine ihtiyacım var. | Open Subtitles | أحتاج لشخص مثلك، شخص ذكي، شخص يعرف فعل الشيء الصحيح |
Amcam doğru şeyleri yapmaya bayılırdı, insanlara yardım etmeye, şehri düzeltmeye. | Open Subtitles | عمي دائما ما كان يفعل الشيء الصحيح أراد أن يساعد الناس، يصلح هذه المدينة |
Bak Daisy hayatta, insanların doğru şeyleri yapmasını beklersin ama bu nadiren gerçekleşir. | Open Subtitles | أنظري... ... ديزي... ... في الحياة ، كنت على أمل أن الناس يفعلون الشيء الصحيح ، ونادرا ما... |
Sadece doğru şeyleri yapmaya çalıştım. | Open Subtitles | كل ما كنت احاول فعله الشيء الصحيح |
- doğru şeyleri yapmak zorundasın. | Open Subtitles | - يتوجب علينا فعل الشيء الصحيح - لديك الجرأة |
Vicdanlı olmak için, doğru şeyleri yapmak için. | Open Subtitles | لنكون الضمير لفعل الشيء الصحيح |
Ama bizler kritik anlarda doğru şeyleri yapmalıyız. | Open Subtitles | لكن يجب أنّ نفعل الشيء الصحيح... في الأوقات الحرجة... . |
Bütün doğru şeyleri söyledi. | Open Subtitles | قال بأن هذا الشيء الصحيح |
Yani doğru şeyleri söylüyorlar ve içlerinden her kim seçilirse, doğru şeyi yapacak olabilir, ama sizlere şunu söyleyeyim: 1997 yılında Kyoto'dan büyük bir başarı gerçekleştireceğimiz için büyük bir mutluluk duygusu ile geri döndüğümde, ve ABD Senatosu karşısına çıktığımda, 100 senatörden sadece bir tanesi bu antlaşmayı onaylamak için, kabul etmek için oy vermek istiyordu. Adayların söyledikleri insanların söyledikleri ile yan yana koyulmalıdır. | TED | ولذلك فهم يقولون الأشياء الصحيحة وربما مهما كان المنتخب - ربما يفعل الشيء الصحيح ولكن دعوني أخبركم: عندما عدت من كيوتو في عام 1997 وكان لدي شعور بالغ بالسعادة بأننا حققنا تقدماً هنا ثم واجهت مجلس الشيوخ الأمريكي كان هناك واحد فقط من بين 100 عضو يريد التصويت للتأكيد، للتصديق على الاتفاقية. مهما كان رأي المرشحين فلابد أن يراعى معه رأي الناس |
Ama şimdi, doktorların söylediğine göre doğru şeyleri yaparak hayaletlerime aldırmayıp sağlam dostlarıma güvenerek Parks'a ve size iyi kötü, normal bir yaşam sürebilme şansım oldukça yüksekmiş. | Open Subtitles | ولكن الآن الأطباءَ يَقُولونَ أن بفعل كل الأشياء الصحيحة إهْمال أشباحي |
Hey,teknedeki adamı indirdim, ve ona doğru şeyleri doğru zamanda söylettim. | Open Subtitles | ,هيي, كان علي الإمساك بالرجل الذي على القارب وإرغامه على قول الأشياء الصحيحة في التوقيت الصحيح |
Fakat doğru şeyleri istediğinden emin değilim. | Open Subtitles | لكني لا أظنك تطلب الأشياء الصحيحة |