Dışişleri Bakanlığı, doğruluğu olmayan bir son kullanıcı sertifikasını tasdik etmedi. | Open Subtitles | وزارة الخارجية لم توافق على أيّ شهادات مستعملة لم تكن صحيحة. |
Bay Raj Malhotra'nın, Bayan Sonia Ray'a karşı yönelttiği suçlamaların doğruluğu mahkemece sabit görüldüğünden Bay Rai'nin Bay Raj'a görevini ve itibarını iade etmesine karar verilmiştir. | Open Subtitles | لقد تم الاثبات فى المحكمة أن التهم التى وجهها السيد راج مالهوترا للسيدة سونيا روى صحيحة وبالتالى |
Senin hakkında geçmişte olan ve doğruluğu bulunmayan şeyler söyledi. | Open Subtitles | لقد قال لكِ في الماضي أشياء فضيعة عني لم تكن صحيحة |
Ve çoğu durumda, insan cildiye uzmanlarıyla ya eşit ya da daha üstün sınıflandırma doğruluğu gösterdiler. | TED | وفي معظم الحالات، كانت النتائج مطابقة أو أكثر دقة في التصنيف من نتائج أخصائيين الجلدية البشريين |
Hadislerin doğruluğu tartışıla dursun, gayrimüslim kaynaklarda Hz. | Open Subtitles | بينما دقة الحديث ما زالت محل نقاش وجدل واسع توجد وعلى نحو رائع روايات لوجود محمد بمصادر غير مسلمة |
Bu sıcaklığın doğruluğu sorgulandı ancak bu, romanın distopik kurgu şaheseri olmasını değiştirmez. | TED | طُرحَت العديد من التساؤلات حول دقّة درجة الحرارة، لكن هذا لا يقلّل من مكانة الرواية كتحفة من الخيال البائس. |
Öncelikle verinin doğruluğu testi. | TED | أولاً، التحقق من نزاهة وتكامل البيانات. |
İş arkadaşlarım ve ben doğru haberciliği görmezden gelmeye başlayıp hiçbir doğruluğu olmayan ve usulsüz haberler üretmeye başladık. | Open Subtitles | أنا وزملائي بدأنا بتجاهل دقّة التقارير وبدأنا في إصدار تقارير غير صحيحة وقانونية |
Bize verdiği bilginin doğruluğu kanıtlanırsa onu kamptan yaklaşık iki km mesafedeki bir ağaca bağlayın. | Open Subtitles | إذا كانت المعلومات صحيحة أربطاه إلى شجرة على بعد ميل من المخيم |
Bu söylentilerin doğruluğu kesin değil. | Open Subtitles | ليس من المؤكد أن الشائعات صحيحة |
Bunun doğruluğu kanıtlandı. Demek istediğim... | Open Subtitles | ،أثبتوا أن تلك الظاهرة صحيحة ...المقصد هو |
Boltzmann'ın enerjisi, muhaliflerini teorisinin doğruluğu konusunda ikna etmeye çalışırken daha da tükeniyordu. | Open Subtitles | استنفذت طاقة أكثر فأكثر من (بولتزمان) في محاولته لإقناع خصومه أن نظريته كانت صحيحة. |
Hem de doğruluğu kanıtlanmış bir tane. | Open Subtitles | سيتم إثبات أنها صحيحة |
Ayrıca Mirae Motor'la alakalı rüşvet fonu iddialarının doğruluğu bu video ile ortaya çıkmış oldu. | Open Subtitles | علاوة على ذلك، فإن المقطع يؤكد بأن المزاعم حول صندوق التمويل لشركة (ميراي) والتي تم دحضها يبدو أن جميعها كانت صحيحة. |
Kolay ve hızlı oy vermek için oyların doğruluğu için. | Open Subtitles | منأجلتصويتمريح، سرعة و دقة التصويت. |
Daha fazla kontrol Düzeltme doğruluğu artan | Open Subtitles | كلما زاد التحكم إزدادت دقة التصويب |
Nostradamus'un doğruluğu tartışılmaz bir yetenektir. | Open Subtitles | دقة نوستراداموس فذه لا جدال فيها |
Tam anlamıyla muhteşem bir doğruluğu var. | TED | وذو دقة فائقة جدا |
Çalışmamızı yaparken, değişen manyetik alanları yakalamak için 306 SQUID (Süper İletken Kuantum Girişim Cihazı) kullanarak uzaysal ve milisaniyelik doğruluk bakımından milimetrik doğruluğu inceliyoruz. | TED | نحن ننظر الى دقة بدرجة الميليميتر تبعاً لدقة زمنية خاصة تقدر بالميلي ثانية باستخدام " سكويد 306 " هو فائق التوصيل وهو جهاز تفعالي كمي يعمل على إلتقاط المجالات المغناطيسية والتي تتغير وفقاً لتغيرات أفكارنا. |
Konum belirlemenin bu kısmı, neyi aradığımızdır ve inanıyorum ki önümüzdeki birkaç yıl içerisinde, kesin doğruluğu ve taşıyıcı faz merkezli konumlamanın bu türünün, ucuz ve her yerde bulunabileceğini ve sonuçlarının olağanüstü olacağını tahmin ediyorum. | TED | إذا هذا المستوى من الموقع ، هذا هو ما نبحث عنه ، و أعتقد بأنه في السنوات القليلة القادمة ، كما أتصور بأن هذا النوع من الدقة - المدمجة ، المبنية على دقة الناقل سوف تصبح رخيصة ومنتشرة و النتائج ستصبح رائعة . |
Dylan, dikkatini çekerim zihinbazlığın doğruluğu asla kanıtlanamamıştır. | Open Subtitles | (ديلان)، لعلمك، لم تثبت دقّة الوساطة الروحيّة فعليًّا قطّ |
Bahsettiğim suçun tekrarlama riski algoritmasında verinin doğruluğu testi şu anlama gelir: Amerika'da beyaz ve siyahlar arasında esrar tüketimi aynı ölçüde yaygın, oysa siyahların tutuklanma ihtimalleri bölgeye bağlı olarak dört veya beş kat fazla. | TED | بالنسبة إلى خوارزمية خطر الانتكاس التي تحدثتُ عنها، ستعني التحقق من نزاهة البيانات بأنه علينا التوصل إلى تفاهم مع الواقع بأنه في أمريكا، يدخنُ الحشيشَ البيض والسود بنفس المعدل لكن يتمُ اعتقال السود على الأرجح أكثر بكثير -- أربع أو خمس مرات أكثر من البيض، اعتمادًا على المنطقة. |