| bir dizi yaratığımız var, dolayısıyla farklı devinimler söz konusu. | TED | يعيشون على سطح الكوكب، لذا كل التفاعلات المختلفة تحدث هنا. |
| dolayısıyla bunu yazıp, yayımlamanması için göndermemiz gerekiyor. Yani önce yazmalıyız. | TED | لذا سنقوم بكتابة هذا، ونحاول إرساله للنشر. صحيح؟ لذا علينا كتابته. |
| dolayısıyla başarısız olduktan sonra cesaretinizin kırılması çok doğal olabilir. | TED | لذا فمن الطبيعي جدًا أن نشعر بالإحباط والهزيمة بعد الفشل. |
| dediler. dolayısıyla onlar bunu yapıyor ve gelecek yıl başlatıyoruz. Ve bu tamamıyla bir deneme ve tamamıyla gönüllülüğe dayanıyor. | TED | لذلك هم يفعلون هذا ، وسنقوم باطلاقها لاحقا في هذه السنة، و كل هذا عبارة عن تجربة،و كله من متطوعين. |
| dolayısıyla bir evrensel çevirmen aradık; birilerinin çoktan yapmış olacağını düşündüm. | TED | لذلك بحثنا عن مترجم عالمي; اعتقدت أنه سيكون شخص ما هناك. |
| dolayısıyla iyi bir bilgisayar programcısının yapacağını yaptı, bir uygulama yazdı. | TED | وبالتالي قام بما قد يقوم به أي مطور جيد، برمج تطبيقا. |
| dolayısıyla ışığın bu yolu alması 3 milyar yıl alıyor. | TED | لذا يستغرق الضوء 3 بلايين سنة ضوئية لعبور تلك المسافة. |
| Bu tipler hayvan gibidir... dolayısıyla onunla hayvan gibi boğuşacaksın. | Open Subtitles | هذا الرجل كا لحيوان لذا يجب عليك أن تقاتله كحيوان |
| Düğmeler aşamalı olarak 15'er volt artıyor, dolayısıyla şok seviyesi yükseliyor. | Open Subtitles | الأذرع تعمل في الحال عند كل 15 فولت لذا فالصدمات تزاد |
| dolayısıyla, kendim için, annem için... büyükannem, babam, amcam ve kamu yararı için... seni ve kardeşini öldürmek zorundayım. | Open Subtitles | لذا من اجلي و من اجل امي .. ِ جدتي ، ابي ، عمي و من اجل ذلك .. |
| Herkes onun yaptığını söylüyor dolayısıyla ben de onları duymak isteyeceğini söyleyeceğim | Open Subtitles | كلّ شخص اخر قال انه فعلها لذا قلت ما يريدون أن يسمعوه. |
| dolayısıyla güzel bir yer değil. Orada olmanız pek keyifli olmazdı. | Open Subtitles | لذا فإنه ليس مكانا لطيفا لن تستمتع به إذا كنت هناك |
| dolayısıyla üçgen, bu katsayıların hepsini görmenin hızlı ve kolay bir yoludur. | TED | لذلك يعطي هذا المثلث طريقة سريعة وسهلة للبحث عن كل هذه الأمثال. |
| dolayısıyla kendi galaksimizde, başka her yerden daha çok ayrıntı görebiliriz. | TED | لذلك يمكن رؤية تفاصيل أكثر في مجرتنا عن أي مكان آخر |
| Ve seni didik didik ediyoruz. dolayısıyla beni neden koruduğunu anlamıyorum. | Open Subtitles | و أنت كذلك, لذلك لا أرى سبباً يمنعكم من الحديث عني |
| dolayısıyla, bu şekilde kendini koruyordun. Bu doğru bir şeydi. | Open Subtitles | لذلك كنت تحمين نفسك بهذا الاتجاه و هذا شيء جيد |
| dolayısıyla New York'un diğer uluslararası şehirlerle nasıl iletişim kurduğunu gösteriyor. | TED | وبالتالي هو حول كيف تتواصل نيويورك مع باقي المدن العالمية. |
| dolayısıyla, daha fazla insanı iyileştiren ilaçlar üretmeye yönelik teşvikler daha çoktur. | TED | إذاً الحوافز هي أكبر بكثير لإنتاج الأدوية التي تعالج المزيد من الناس. |
| dolayısıyla bu format, tek tip eğitim modelinden uzaklaşıp öğrencilerin çok daha kişiselleştirilmiş bir müfredat izlemelerine olanak tanır. | TED | إذن فالأسلوب يتيح لنا تجنب نموذج المقاس الواحد للجميع في التعليم ويتيح للطلاب اتباع منهج مخصص للفرد بصورة كبيرة. |
| dolayısıyla malzemeleri ayırmak için kullanılan geleneksel yöntemler plastikler için işe yaramamaktadır. | TED | ولذلك فإن الطريقة الإعتيادية لفصل المواد غير مجدية مع المواد البلاستيكية ببساطة |
| Ve dolayısıyla kaderler sadece yanlıştır, her nasıl bükülüp eğilseler de. | TED | ولذا فالمصائر نادراً ما تكون خاطئة، غض النظر عن التقلبات والرياح. |
| Bütün sorumluluk senin üzerinde... dolayısıyla benim de, ve problem istemiyorum. | Open Subtitles | كُل اللوم يقَع عليك و بالتالي علي، و لَن أسمحَ بذلك |
| dolayısıyla yardımcılarım bir mendil bulundurma ve kaşlarımı düzelttirmem konusunda ısrar ediyorlar. | Open Subtitles | لذا فهم يأكدون عليّ بأن أحضر منديلاً وهكذا يكون لدي حاجبان مرتبان |
| dolayısıyla, bütün vadideki koyun ve keçilerin kıyımına karar verildi. | Open Subtitles | وعليه وتبعا لذلك فإن القرار قتل جميع الخراف في الوادي |
| Merhaba, leydim! dolayısıyla, belki karşılaşırsak diye, onları birlikte getirdim. | Open Subtitles | و بالتالى آخذهم معنا فى حالة إن أصطدمنا ببعضنا |
| dolayısıyla da geleceği görme, ama bu konuda bir şey yapamamanın üzüntüsü. | Open Subtitles | وبذلك ، اندمجت المعاناة مع الجهل والعجز ليفسح المجال لعمل اي شئ |
| dolayısıyla mantıken ötanazinin her zaman cinayet olmadığını söyler misiniz? | Open Subtitles | وبناءً على ذلك أليس من المنطقي أن تقول أن القتل الرحيم ليس دوماً جريمة |
| Küçük bankalara büyük borçlar verildi. Sonra 1920 yılında, Federal Banka büyük miktarda parayı piyasadan geri çekti, dolayısıyla kredi veren bankalar büyük miktarda borcu geri istedi, ve tıpkı 1907'deki gibi bankalara hücum, batık ve iflas yaşandı. | Open Subtitles | مما أدى إلى قروضِ مكثفة إلى البنوكِ الصغيرةِ و بالتّالي أُجبرتْ البنوك على طلب إستحقاق قروضِها |