Benim işim o adamların durumlarını izleyip kontrol etmekti. | Open Subtitles | عملي كان مراقبة هؤلاء الرجال السيطرة على حالتهم |
Duygusal durumlarını yansıttığına inandıklarını birine. | Open Subtitles | شخص يستشعرون فيه انعكاس حالتهم العاطفية. |
Uyarı bürosu, bilgisayarlarının sinyalinin gün boyunca çok değişken olduğunu, durumlarını kontrol edemediklerini söyledi. | Open Subtitles | لقد قالَ مكتبُ البلاغاتِ بأنَّ هنالكـَ خطبٌ ما في أجهزتهم طوالَ اليومِ ممّا منعهم من التأكدِ من حالتهم |
durumlarını öğrenmek için birini yollayacağım. | Open Subtitles | ــ لقد جعلتُ أحدهم يطمئن على حالتهم , حسناً ؟ |
Atmosfer enerjisindeki büyük değişimler, ruhsal durumlarını etkileyebiliyormuş. | Open Subtitles | وتبين أن تحولا كبيرا في الطاقة في الغلاف الجوي يمكن أن يسبب تغييرا في حالتهم النفسية |
Dikkat çekicidir ki dünyanın önemli bölgelerinde bağış yapanlar bağış yapmayanlardan daha mutlu, hatta kendi kişisel maddi durumlarını hesaba kattıktan sonra bile | TED | بشكل ملحوظ، في كل منطقة رئيسية من العالم، الناس الذين أعطوا المال للأعمال الخيرية كانوا أسعد من هؤلاء الذين لم يفعلوا حتى بعد أخذ حالتهم المادية الشخصية بعين الاعتبار |
Yaşıyorlar. Ancak Dr. Cottle halen durumlarını inceliyor. | Open Subtitles | إنهم أحياء , ولكن لازال الدكتور (كوتل) يُقدر حالتهم |
Onlar benim hastalarım. durumlarını biliyorum. | Open Subtitles | إنهم مرضاي، أعرف حالتهم. |