Birçok akranının aksine, Sivil Haklar hareketinin bazı zaferlerini yaşarken görebildi fakat Birleşik Devletler'de devam eden ırksal eşitsizlikler içine dert olmuştu. | TED | بعكس أقرانه، عاش لكي يشهد بعض من انتصارات حركة الحقوق المنية، ولكن استمرار عدم المساواة العرقية بالولايات المتحدة الأمريكية أثقل عليه بشدة |
İnsanları öldüren işte bu tür eşitsizlikler. | TED | يعد هذا نوعًا من عدم المساواة ما يتسبب في قتل البشر. |
Tüm bunlardan özgür olacak bizim kabul etmek zorunda olduğumuz eşitsizlikler doğal düzenin bir parçası olarak, kral ve ülke Tanrı cennette. | Open Subtitles | عدم المساواة التي كان أن نقبلها .. ، كجزء من النظام الطبيعي ملك وبلاد، الرب والنعيم. |
Bu bana diyor ki dünya genelinde eşitsizlikler sadece kötüleşiyor. | TED | إذًا ما الذي يعنيه هذا أن الفوارق في جميع أنحاء العالم تزداد سوءًا. |
Şimdi eğer bu eşitsizlikler, iklim ve savaştan kaçınılabilirse, dünya eşitliğine hazır olun. Çünkü oluşan şey sanki buna benziyor. | TED | الآن إذا أمكن تجنب الفوارق ، المناخ ، و الحرب ، فلنستعد لتحقيق العدالة في العالم. لأن هذا هو ما يبدو أنه سيحدث. |
Kadınlar en az erkekler kadar etkili tarım yapabiliyorlar fakat aşikar olan eşitsizlikler kadınların erkeklere kıyasla aynı süreçte aynı boyutta toprak üzerinde daha az üretim yapmasına neden oluyor. | TED | ولكن هذا التفاوت الموثق جيدا في الموارد والحقوق يعني أن النساء ينتجن كميات أقل من الغذاء على نفس الكمية من الأرض. وسد هذه الفجوات وترتفع المحاصيل الزراعية بنسبة 20 إلى 30 في المائة. |
Metropolleri uçtan uca gezdiğimde - ki bu saatler ve günler alıyor - aynı coğrafya içinde inanılmaz eşitsizlikler olduğuna tanık oluyorum. | TED | عندما أسافر عبر المدن العظمى من أقصاها إلى أقصاها-- تستغرق ساعات وأياما-- أحظى بتجربة المأساة من التفاوت الشديد في نفس الجغرافيا. |
(Kahkaha) Spordaki eşitsizlikler nefes kesici. | TED | (ضحك) عدم المساواة في الرياضة هي عالية صادمة. |
Failin bu cinayeti toplumdaki eşitsizlikler nedeniyle işlemiş olabileceği konuşuluyor. | Open Subtitles | الدافع لهذه الجريمة حسب ماذكر في الموقع هو (عدم المساواة في القضاء) |
Eğer çok eşitsizliğiniz olursa, makro-coğrafik eşitsizlikler gibi, uzun vadede bunlarla uğraşmak, aynı alanda içinde bir büyüme merkezi ve ona yakın bir yerde yaşayan fakir kişilerin bulunması durumu ile başa çıkmaktan çok daha zor. | TED | إذا كان لديك الكثير من عدم المساواة ، عدم المساواة على مستوى "المايكروجيوغرافيك" يمكن أن يصبح أكثر صعوبة على المدى الطويل ، يصعب التعامل مه ، عن ما إذا كان في نفس المنطقة حيث لديك مركزاً للنمو قريباً نسبياً من حيث يسكن الفقراء. |
(Alkışlar) Ben şimdilerde, STEM içinde yer alan beyaz olmayan, küçük, ancak gelişen bir kadronun bir parçasıyım. O kişiler, zamanımızın en acele meselelerinde: eğitimdeki eşitsizlikler, polis şiddeti, HIV/AİDS, küresel ısınma, genetik düzeltme, yapay zeka ve Mars'ın keşfi gibi alanlardaki meselelerde yeni bakış açıları ve yeni fikirler getirecek şekilde dengelenmişlerdir. | TED | (تصفيق) أنا الآن جزء من إطار صغير ولكنه في تزايد يضم ذوات البشرة الملونة في المجال العلمي يعملن على إيجاد وجهات نظر وأفكار جديدة وتطبيقها على القضايا الأكثر إلحاحاً في عصرنا: أمور على غرار عدم المساواة في التعليم، وعنف الشرطة وفيروس نقص المناعة البشرية/ الإيدز، وتغير المناخ والتغيير الجيني، الذكاء الإصطناعي وإستكشاف كوكب المريخ. |