Dünya yeni düşünceler ve liderler için fırsatlara ihtiyaç duyuyor. | TED | الآن .. العالم يحتاج الفرص .. لخلق قادة وأفكار جديدة |
ekonomik fırsatlara odaklanmak zorundayım. | TED | يجب أن أركز على الفرص الاقتصادية التي يمكن أن أخلقها للمواطنين. |
Ve kalbimizi fırsatlara açtğımız zaman, fırsatlar bizi bir şeyler yapmaya davet eder ve bu da üçüncüsü. | TED | وعندما نفتح قلوبنا لهذه الفرص، تدعونا الفرص للقيام بشيء ما، وهذه هي النقطة الثالثة. |
Bizimkilere benzer modeller aracılığı ile bu fırsatlara sahip olmak için, yıllık 150 milyar dolarlık finansmana ihtiyaçları var. | TED | لتقديم هذه الفرص عبر نماذج مشابهة لما فعلنا، سيتطلب ذلك 150 بليون دولار سنويًا في التمويل. |
Hükumetler kısa vadeli fırsatlara atlarlar, ve kargaşanın sonunda, yapılan bu hataların cezası çekilir. | TED | الحكومات تتطلع لفرص قصيرة المدى وعندما تنتهي الحرب ، يرجع الدجاج للبيت ليقيم |
Endüstrinin çarklarının durma noktasına gelmesini izlerken ilerleme makineleri sessizleşiyor, sıfırlama düğmesine basmak için en çılgın fırsatlara sahibiz. | TED | بينما نراقب عجلات الصناعة تأخذنا إلى طريق مسدود، تصبح آلية التقدم صامتة، لدينا الفرص الأكثر جموحاً لإعادة تدوير الحياة. |
Sadece kaçırdığımız fırsatlara yanıyorum. | Open Subtitles | أنا فقط أشعر بالأسف على الفرص التي أضعناها |
Böyle gıpta edilecek fırsatlara sahip olan bu sabırsız miniğe, "Tekerlerin üzerinde" bir hayat geçirmesini dileriz. | Open Subtitles | لكل خدمات الحافلات بمثل هذه الفرص المحسودة نحن يُمكن أن نؤكد على تسرّع الشابّ |
Daniel, fırsatlara kucak aç ismimiz bunu sana sağlıyor. | Open Subtitles | دانيال إحتنس الفرص التي يوفرها إسمنا لك. |
Ama buradaki bütün bu göz alıcı fırsatlara bakarsak da... | Open Subtitles | لكن مع جميع الفرص الرائعة التي .. تملكها في هذا المكان الجيد |
Başka hiçbir yerde bulamayacağım fırsatlara eriştim ben burada. | Open Subtitles | لديّ العديد من الفرص هنا. لن أكن لأذهب لمكانٍ آخر. |
Kurumsal Amerika'da başladım ve kesinlikle bireyin en önemli olduğuna inandım -- kadın ve erkeğin eşit fırsatlara sahip olduğundan emindim. | TED | فبدأت بشركة في الولايات المتحدة الامريكية وكنت مقتنعة تماما .. ان العمل ما هو الا نتاج فردي تام حيث يتوجب على المرأة والرجل الحصول على نفس العمل بنفس الفرص بنفس الشروط |
Gelişmekte olan ülkelerde ise pek çok insan benim Amerika'da sahip olduğum tıbbi bakıma, eğitime ya da fırsatlara aynı düzeyde sahip değil. | TED | إن الكثيرين ممن يصابون بتلك العدوى في الدول النامية ليس لديهم نفس المستوى من الرعاية الطبية أو التثقيف أو الفرص التي قد حظيت بها في أمريكا. |
Ve bugünkü konu da bu. Sözünü ettiğim bu fırsatlara değineceğiz. | TED | وهذا ما نحن بصدده اليوم -- لنناقش هذه الفرص. |
Kendimizi bu fırsatlara açıyoruz, ve bu odada kilit rol oynayanlar ve teknoloji var, bunu yapmak için eşsiz şekilde konumlandırılmış kilit roldekiler, sistemleri ölçeklendirmek ve birlikte yansıtmak için. | TED | ننفتح على تلك الفرص وفي هذه الغرفة هنالك أشخاص فعالين في مجال التكنلوجيا مفاتيح تشغيل موضوعة خصيصا لتقوم بذلك لتطوير العمل والمشاريع معًا |
İşin sırrı fırsatlara mahal vermemek. Güçlüyüz. | Open Subtitles | الحيله هي أن نتجب حصول الفرص نحن أقوياء... |
Had yeni fırsatlara odaklanalım. | Open Subtitles | لنركّز على الفرص الجّديدة وحسب. |
Kısaca cevabım şu, bir demokraside herkes aynı haklara, aynı fırsatlara sahiptir. | Open Subtitles | الاجابة القصيرة هي... في الديمقراطية، يمتلك الجميع نفس الحقوق ونفس الفرص |
Ama yinede, çoğu insan düşünüyor ki bazı şeyler orijinal paketinde olmalıydı o zamanlarda kabul edilmeyen şeyler şimdi ilave edilmeli, mesela doğrulanabilir gelişim hedefleri, doğal kaynak denetim hedefleri, fırsatlara erişim, bilgiye erişim, adalet, yozlaşmayı yenmek. | TED | لكن أيضًا، الكثير من الناس يظنون بأن هنالك أشياء كان من الواجب وجودها في الباقة الأصلية و التي لم يتم الاتفاق عليها في ذلك الحين و التي يجب إدراجها الآن، كأهداف تطوير مستديمة، أهداف ضبط الموارد الطبيعية، حرية الوصول إلى الفرص وإلى المعرفة، والمساواة ومحاربة الفساد. |
Her birimizin aynı fırsatlara sahip olacağı. | Open Subtitles | بحيث نملك جميعا نفس الفرص |