Hepimizi beslemek, giydirmek, ve barındırmak ve makul hayatlar yaşatmak imkansız olduğundan değil. | TED | لا يعني ذلك أنه من المستحيل تغذية وإيواء جميعنا وجعلنا نعيش حياة كريمة. |
Sadece bağlantılı olduklarını değil, fiziksel dünyanın daha mutlu ve sağlıklı hayatlar yaratmak için ne kadar zengin bir kaynak olduğunu öğrendim. | TED | وما اكتشفته هو أنهم ليسوا مرتبطين فحسب، ولكن يمكن للعالم المادي أن يكون مصدرًا قويًا لنا لخلق حياة أكثر سعادة وصحة. |
İnsanlar burada Avrupa'daki ülkelerimizde, Kuzey Amerika'da HIV ile sağlıklı hayatlar sürdürüyorlardı. | TED | الناس في بلداننا هنا في أوروبا ، وأمريكا الشمالية ، كانوا يعيشون مع الايدز حياة صحية. |
Sıradan, sakin hayatlar yaşıyor, bakımlı çimlerinizden geçerken... yüzünüze dostane gülümsüyorduk. | Open Subtitles | نعيش حيوات عادية هادئة. ونحن نمر بحدائقكم المنمقة. ونتبسم إبتسامات ودودة. |
Bu benim tüm o hayatlar için ödemem gereken kefaret. | Open Subtitles | هذا ما عليّ فعله للتعويض عن كلّ تلك الأرواح المهدورة |
Eğer bütün hayatlar aynı olsaydı, ben de intihar ederdim. | Open Subtitles | لو كانت كل الحيوات متشابهة, لكنت أقدمت على الانتحار أيضًا. |
hayatlar tehlikede, Prue. Masum adamlar ölecekler. | Open Subtitles | هناك أرواح مهددة بالخطر، برو فسيموت أحد الرجال الأبرياء اليوم |
Eğer konuşursa bütün hayatlar sona erer. Bu Dan Plesac. | Open Subtitles | إذا لم نستطيع أن نجعله يتكلم ستكون حياتهم في خطر |
Kısacası, geleneksel toplumların birçoğu ihtiyarlarını bizim çağdaş, büyük toplumlarımızdan daha iyi kullanıyor ve onlara daha tatmin edici hayatlar sunuyorlar. | TED | باختصار، العديد من المجتمعات التقليدية يستفيدون بشكل أفضل من مسنيهم ويهبون لهم حياة أكثر إرضاء مقارنة بقرنائهم في المجتمعات الحديثة والكبيرة. |
Fakat hepimizin hayatlar ve kariyerler inşa etmemiz gerek, olmamız gerektiği gibi. | TED | ولكن ينبغي علينا جميعا تصميم حياة ومهن تتناسب مع ما يُثيرنا. |
Ve Dünya'da, başlangıç noktasından hayatı yaratmak için inanılmaz deneyler yapılıyor, bildiğimiz DNA formlarından çok farklı hayatlar olabilir. | TED | وهنا على الأرض، تتم تجارب مذهلة من أجل صنع الحياة من لا شيء، أشكال حياة ربما مختلفة عن أشكال الحمض النووي الذي نعرفه. |
Güvenebileceğimiz bir yemeğe ihtiyacımız var, uzun hayatlar yaşamaya. | TED | نحن بحاجة لتناول طعام نثق في كيف وصل لنا وأن نعيش حياة طويلة. |
Tüm bilgiler burada, hepimizin erişimine açık, çünkü dijital olarak tasarlanmış hayatlar sürüyoruz, mobil yada çevrimiçi. | TED | وحاليًّا تلك البيانات متاحة لنا جميعًا، لأننا نعيش حياة معروضة على وسائل الإعلام، على الهاتف وعلى الإنترنت. |
Peki ya bakteri konuşmalarını çevirerek hayatlar kurtarabileceğimizi söylesem? | TED | وماذا لو أخبرتكم أن ترجمة أحاديث البكتريا قادر على إنقاذ حياة بشر |
Evrimleştikleri bu dünyada insanlar küçük gruplar halinde yaşardı, kendilerinden çok farklı kimselerle nadiren karşılaşırlar, nispeten az seçeneklerinin olduğu kısa hayatlar yaşardı. Onlar için birinci öncelik o an yemek ve çiftleşmekti. | TED | لقد تطورت لعالم يعيش فيه الناس في مجموعات صغيرة جداً، نادراً ما تلتقي أي شخص مختلف بشدة عن أنفسهم، لديهم حياة قصيرة فيها القليل من الخيارات والأولوية القصوى كانت أن تأكل وتصاحب لليوم. |
Ve diğer insanların tecrübelerini dinlemeye çabalamaya başladım çünkü alsa yaşayamayacağım hayatlar olduğundan çok kıskançtım, ve kaçırdığım her şey ile ilgili şeyleri duymak istiyordum. | TED | وأصبحت أتلهّف لسماع تجارب الآخرين؛ لأنني شعرت بالغيرة من وجود حيوات كاملة لن أعيشها أبدًا. وأردت أن أعرف كل ما يفوتني. |
Batılı kadınlar, biz fakir, ezilen Arap kadınlara öğüt vermeyi sevmelerine rağmen, farklı kısıtlamaları olan farklı hayatlar yaşıyorlar. | TED | ورغم أن النساء الغربيات يحببن إسداء النصح لنا كعربيات بائسات ومضطهدات، إلا أنهن يعشن حيوات مختلفة بقيود مختلفة. |
Bu makinayla hayatlar kurtarıyordu. | TED | وأنه كان ينقذ الأرواح عبر هذه الآلة التي ابتكرها. |
Yaptıkları yok ettiğimiz hayatlar... | Open Subtitles | أشياء قمنا بها؟ الحيوات التى حطمناها ,ذلك كُلّ ما سَيَحْسبُ. |
Tehlikede olan hayatlar var. Ucuz da olsa mecburum. | Open Subtitles | هناك أرواح معرضة للخطر سأفضل العذر الواه عن لاشيء |
Çoğu sefil hayatlar sürüyordu ve onlar için yaptıklarımız aslında merhamettir. | Open Subtitles | معظهم كانوا يائسون في حياتهم وما نفعله بالنسبة لهم هي الرحمة. |
Bayan Başkan, kayıplarınız için gerçekten üzgünüm, ve bugün kaybedilen bütün hayatlar için... kalbim gerçekten parçalandı. | Open Subtitles | سيدتي الرئيسة تؤسفني حقاً خسارتك وقلبي يتحطم لكل حياةً أُزهقت اليوم |
Yaşanmamış hayatlar kaybedilenlerin en üzücüsüdür. | Open Subtitles | حياه بائس أو محروم من الحياه هي اسوا من الموت |
Elinizde olanlarla çalışıp hayatlar kurtardınız. | Open Subtitles | فقد عملت بالذي تملكه ، وأنقذتَ أرواحاً |
hayatlar kaybolabilir... | Open Subtitles | مما يترتب عليه ان نفقد العديد من الارواح مولدر ؟ |
48 saatte bize yepyeni hayatlar yaratır. | Open Subtitles | خلال 48 ساعة يمكنه أن يعطينا حياةَ جديدة |
Gördüklerim. Yaşadığım hayatlar. | Open Subtitles | الأمور التي رأيتُها والحيوات التي عشتُها. |
Mükemmel gülüş, mükemmel hayatlar. | Open Subtitles | ابتساماتٌ مثاليّة، حيواتٌ مثاليّة. |
İkimiz de farklı hayatlar sürdük. | Open Subtitles | كلنا منقادين نحو حياتين مختلفتين |