| Burada kalamazsın. İç karartıcı burası. | Open Subtitles | حسناً لايمكنك أن تبقين هنا هذا المكان كئيب |
| Arifanelerin bile iç karartıcı olduğunu söylemişti. | Open Subtitles | لقد قالت بأن الطعام كئيب بما فيه الكفاية كما هو |
| 53. Sk. durağında aktarma yapmak zorundaydım. Ve sabahları bulunabileceğiniz en iç karartıcı yer, çok kalabalık. | TED | حيث هناك هذان الدرجان المتحركان العملاقان. وهو مكان محبط جدا ان تكون فيه في الصباح، إنه مكتظ جدا. |
| Eğer iç karartıcı bir Dünya'da isek, doğru. Pastanın daha da büyütülmesinin imkansız olduğu bir Dünya. | TED | حسناً. هذا صحيح اذا كان هذا عالم محبط حيث ان هذه الفطيرة لا يمكن جعلها اكبر |
| Kirli, iç karartıcı otel odaları. Sürekli trenden trene koşuşturma. | Open Subtitles | قذارة، غرف الفندق الكئيبة دائما مطاردة القطارات |
| Nedenini anlayamadım ama böyle iç karartıcı olmasının benim yüzümden olduğu hissine kapıldım. | Open Subtitles | لم أعرف لماذا لكن راودني شعور بأني أنا السبب لقد كنت محبطاً للغاية |
| Yani, belki de iç karartıcı bir dişçi ofisinde saplanıp kaldığın için senin adına üzülüyorumdur. | Open Subtitles | أعنى ربما أنا أشعر بالأسى من أجلك محتجز بداخل عيادة دكتور أسنان محبطة |
| Derler ki bu arada bunu, inanılmaz derecede iç karartıcı bir kitapta okudum bir binadan aşağı atladığında sahiden de kendini öldürdüğün etkisi, çok nâdir hissedilirmiş. | Open Subtitles | ...يقولون قرأت بهذا الكتاب الكئيب جداً أنه عند القفز من على مبنى |
| Resmimi daha az iç karartıcı bir yerde göstermek isterdim. | Open Subtitles | وتمنيت أن أريك بعض من أعمالي في مكان أقل كآبة. |
| 60'larında ve 70'lerin deki hepmizin buna benzer iç karartıcı hikayeleri var. | TED | جميعنا في الستينات والسبعينات لدينا قصص كئيبة متشابهه |
| Radyolar da gerçekten hep iç karartıcı şeyler çalıyorlar, adamım. | Open Subtitles | يا رجل, كل شيء .في الراديو مُحبط حقاً |
| Siyah giymemen ne kadar güzel, çok iç karartıcı bir renk. | Open Subtitles | من الرائع أنكِ لا ترتدين الأسود فهو كئيب جداً |
| Burası iç karartıcı ve nedendir bilinmez Şükran Günü süslemelerini çıkarmışsınız. | Open Subtitles | هذا المكان كئيب ولسبب ما انتم تضعون زينة عيد الشكر |
| Seni biraz iç karartıcı ama umutla eğlenceli bir dünyaya götüren devasa bir büyülü bir kitap. | Open Subtitles | هو كتاب سحريّ عملاق يأخذكِ الى جوّ كئيب قليلاً لكن آمل أن يكون عالماً ممتعاً |
| çok iç karartıcı. | Open Subtitles | محبط للغاية الآن ، لو أردت قضاء سهرة ممتعة |
| İç karartıcı. | Open Subtitles | منذ انتقالى أول مرة إلى العاصمة، هذا محبط |
| Böyle kasvetli, iç karartıcı şartlarda tanışmamız... bir talihsizlik. | Open Subtitles | ومن المؤسف أننا وقد لمقابلتنا في ظل ظروف كما الكئيبة. |
| Canlı renkleri tercih et, iç karartıcı olanları değil. | Open Subtitles | اختاري الألوان البرّاقة، وليس الكئيبة دائماً. |
| Yani biraz iç karartıcı oluyor. Bakar mısın? | Open Subtitles | الأمر فقط الأمر محبطاً بعض الشئ , ألا تظن؟ |
| Oldukça iç karartıcı, değil mi? | TED | أشياء محبطة للغاية، أليس كذلك؟ |
| Bu tür yerler için iç karartıcı bir şey. | Open Subtitles | هذا هو الشئ الكئيب فى أماكن مثل هذه |
| Bu cümledeki en iç karartıcı kelime ne karar veremiyorum. | Open Subtitles | حسنا، أنا لا أَعْرفُ ما الكلمة الأكثر كآبة في تلك الجملةِ. |
| Hayat iç karartıcı değil, heyecanlı olmalı. | Open Subtitles | ليس من المفترض أن تكون الحياة كئيبة بل من المفترض أن تكون مثيرة |
| Koruyorsun. Şarkının benim için çok iç karartıcı olduğunu düşündün. | Open Subtitles | بلى, قد ظننت بأن الأغنية مُحبطة جداً بالنسبة لي. |
| Çok iç karartıcı be. Hayır, değil. | Open Subtitles | ـ يا إلهي، هذا مُحزن .. ـ كلا، إنه ليس |