32 yıl önce de, 19 yıl önce de böyle bir şey yaşandıysa bu iki olay arasındaki süre içinde ve sonrasında başka suçlar işlediğine eminim. | Open Subtitles | إذا حدث شيء مثل ذلك منذ 32 عاما و17 عاما فأنا واثقة أنّه ارتكب جرائم أخرى في أثناء وبعد ذلك الوقت |
Eminim ki sizi, tüm suçu John McFarland'ın işlediğine ikna edebileceğim. | Open Subtitles | وانا متأكد انى سأقنعك بانه كان جون ماكفرلاند الذى ارتكب هذه الجريمة. |
Fakat cinayetleri kendisinin işlediğine dair herhangi bir kanıt sunamadı. | Open Subtitles | لكن ليس هنالك اي دليل بانه ارتكب تلك الجرائم |
Eğer öldürdüğü kişinin asılmasına sebep olan suçu işlediğine emin değilseniz, suçlayabilirsiniz ve suçlamanız gerekir. | Open Subtitles | يمكنك، وينبغي. إذا كنت غير متأكد من أن هذا الرجل. من أن الرجل الذي أعدمه لم يرتكب هذه الجريمة. |
Eğer öldürdüğü kişinin asılmasına sebep olan suçu işlediğine emin değilseniz, suçlayabilirsiniz ve suçlamanız gerekir. | Open Subtitles | يمكنك، وينبغي. إذا كنت غير متأكد من أن هذا الرجل. من أن الرجل الذي أعدمه لم يرتكب هذه الجريمة. |
Jüri de aynı delillere baktı ama suçu Randall Adams'ın işlediğine kanaat getirdi. | Open Subtitles | هيئة المحلفين بحثت عن الأمر بعناية و وجدوا أن "راندل ادمز" إرتكب جريمة |
Müzik, bana başkalarının görüşlerine, anlattıkları hikâyelere, dünyanın nasıl işlediğine dair bir bakış açısı kazandırdı. | TED | كانت الموسيقى وجهة نظري في وجهة نظر شخص آخر، في رواية القصص، لفهم كيف يعمل العالم. |
FBI ölü birinin cinayet işlediğine mi inanıyor? | Open Subtitles | أتصدّق المباحث الفدرالية أنّ ميتاً ارتكب جريمة قتل ؟ |
25 yılını babamızın hiç yaşanmamış bir cinayeti işlediğine inanmaya adadın. | Open Subtitles | قضيت 25 عاماً مُقتنعاً أن أبي ارتكب جريمة قتل لم تحدث قط |
Aslında Demokrat bir başkanın savaş suçu işlediğine dair bir haber sundu ama bu doğru bile değildi. | Open Subtitles | و هو يروي قصصا عن جمهوريين مجانين اصبحوا مجانين للحقيقة , هو اذاع ان رئيس ديمقراطي ارتكب جرائم حرب , و هذا حتى لم يكن صحيحا |
Kaldı ki Damien Darhk'ın bu tür suçları işlediğine dair makul bir şüphe söz konusu değildir. | Open Subtitles | تشير إلى أن بلدي العميل هذا داميان Darhk، أقل بكثير بعد ان يثبت مجالا للشك أنه ارتكب هذه الأفعال |
Belki onlar medeni görülmediklerini düşündükleri için tarzlarını abarttılar ve nesillerinin bu tavrını veya telaşını bize, bir sonraki jenerasyona aktardılar. Bizi o kadar etkilediler ki, çocukken ne zaman televizyonda veya radyoda bir siyahinin suç işlediğine dair bir haber çıksa, bir soygun, bir cinayet ya da hırsızlık, anne ve babamızla beraber irkilirdik. Çünkü onlar insanını rezil ediyordu. | TED | ربما بالغوا بعض الشيء لأنهم كانوا يعتقدون أنهم ليسوا متحضرين نوعًا ما وقد نقلوا هذا السلوك أو هذه المخاوف إلينا، نحن الجيل التالي لدرجة أنني أثناء نشأتي إذا سمعت تقريرًا على التلفاز أو المذياع عن شخص أسود ارتكب جريمة ما سرقة أو قتل أو سطو كنا نمتعض نحن وعائلاتنا لأن هؤلاء كانوا يحطّون من سمعتنا |
Davalının bu suçu işlediğine dair kayıt ettirdiğiniz bir muhbiriniz mi vardı? | Open Subtitles | وكان لديك مخبر سري سجل المدعي عليه وهو يرتكب هذه الجريمة؟ |
Polisler suç işlediğine şahit oldu. | Open Subtitles | لقد شهدت الشرطة وهو يرتكب جناية. |
Söylediğin bu suçu işleyebilmesi için Neal'ın bu suçu işlediğine dair bilgisi olması gerekirdi. | Open Subtitles | لارتكاب الجريمة التي تتحدثين عنها، (نيل) يجب أن يكون لديه علم بأنه يرتكب جريمة، |
Libby, cinayetleri Ben'in işlediğine dair tanıklık etti. | Open Subtitles | شهدت (ليبي) بإنها رأت (بن) يرتكب جريمة القتل. |
Cinayeti onun işlediğine dair kanıtınız var mı? | Open Subtitles | هل لديك دليل بأن ساكومورا إرتكب الجريمة؟ |
Sanığın cinayeti işlediğine dair tek kanıt kazadan sağ kurtulabilen Park Soo Ha'nın sözleridir. | Open Subtitles | الدليل الوحيد بأن المُتهم إرتكب جريمة قتل هوّ كلام بارك سو ها . الناجِي الوحيد |
ben hâlâ tüm ekosistemin nasıl birlikte mükemmel bir uyumla işlediğine hayret ederim. | TED | لازلت منبهرة بالإتقان الذي يعمل به النظام البيئي ككل. |
Evrenin nasıl işlediğine dair inandığımız en uygun modelleri kurarız. | Open Subtitles | نقوم بخلق أفضل النماذج ملائمة, في كيف نعتقد بأن الكون يعمل في الحقيقة |