Tek yapmam gereken kamu otoritelerini şehri dört gün boyunca kapatmanın tamamen normal bir şey olduğuna ikna etmekti. | TED | وكل ما كان علي فعله، هو إقناع السلطات العامة أنّ اغلاق المدينة لمدة أربعة أيام أمرٌ طبيعيٌ جداً. |
Ama muhtemelen en zor kısım yöneticileri ikna etmekti -- mecliste tartışılan bir meselede -- genç kadın bir cerrahın ülkesine öncülük etmesi konusunda fırsat verilmesi. | TED | لكن أكثر الأمور صعوبة كان إقناع المنظمين بأمر كان ما يزال محل جدال في البرلمان وهو أن جرّاحة شابة يمكن أن تمنح الفرصة لتقود بلادها نحو الريادة. |
Amacı Einstein'ı bir şeyler yapılmasına ikna etmekti. | Open Subtitles | كان قصْده إقناع "آينشتاين" بأنه يلزمهما عمل شيء. |
Yaptığın tek şey, Dave'i geri dönüp eşiyle konuşmaya ikna etmekti. | Open Subtitles | الأمر الذي غيرتـه كان إقناع (ديف) بالعودة و التحدث إلى زوجـتـه |
"Şeytanın en büyük numarası dünyayı var olmadığına ikna etmekti." | Open Subtitles | "أعظم خدعة قام بها الشرير على الإطلاق كانت إقناع العالم أنه غير متواجد" |
Tüm yapmamız gereken Ames'i cesedin orada olduğunu bildiğimize ikna etmekti. | Open Subtitles | (علينا فقط إقناع عائلة (أميز بأننا نعلم أين كانت مدفونة ! |
Yapmam gereken şey ise sadece Madison'u geriye çekilip kardeşinin perişan halde batmasını seyretmesini ikna etmekti. | Open Subtitles | ثم كل ما كان عليّ فعله هو إقناع (ماديسون) بأن تتنحي جانباً، تحظى بالمتعة و تشاهد اختها نفشلُ بائسة. |