Ama sizi temin ederim ki elimizdeki tüm imkanları kullanarak aramaya devam ediyoruz. | Open Subtitles | لكن بوسعي أن أؤكد لكم بأننا مستمرون بالبحث مع كل الوسائل المتاحة |
Hayır sayın başkan, Ihab'ı ve isyanını tüm imkanları kullanarak yok etmemi emrettiniz. | Open Subtitles | لا , سيدي الرئيس , لقد أمرتني بأن أدمر إيهاب ومتمرديه بأي الوسائل الممكنة |
Şunu bilmenizi istiyoruz ki CityLine bu karışıklıktan kurtulmak için elindeki tüm imkanları kullanacaktır. | Open Subtitles | نريد منك أن تعرف أن سيتي لاين تقوم باستخدام جميع الوسائل لدينا للوصول الى الجزء السفلي من هذه الفوضى . |
İş imkânları tam olarak ne zaman tükendi hatırlamıyorum fakat şu anda, eskiyi, bir zamanları sık anarak puslu bir dünyaya kaydığımı inkâr edemem. | TED | لا أتذكر تماماً متى توقفت فرص العمل، لكني الآن لا يمكنني إنكار استسلامي لنمط الحياة العشوائية التي عاشتها في الماضي. |
Donan marketlerle, likit sermaye akışının olduğu yeni yatırım imkânları arasındaki fark. | TED | وهو الفرق بين أسواق العمل التي تم تجميدها، وتدفق السيولة الرأسمالية في فرص جديدة للإستثمار. |
Bu izler sadece ellerinde çokça adam olduğunu değil hayvani oyuncakları ve imkânları olduğunu da gösterir. | Open Subtitles | هذا الآثار لا تشير لامتلاكهم عددًا من الناس فحسب بل وإلى امتلاكهم معدّات ثقيلة وإمكانات. |
Ajan Sims'in katillerini bu yolla adaleti sağlamaya yetkim var... ve ben de, "Tüm imkanları kullanarak" bunu yapacağım. | Open Subtitles | أنا مفوض لي بأستعال السلطة القضائية (لجلب قاتل العميل (سيمس وأنا أقتبس كل الوسائل المتاحة |
Kimler, en iyi ürünleri öne çıkardığımız için elimizdeki imkanları, satılmayan ürünleri ve insangücünü boşa harcayacağımız konusunda hemfikir. | Open Subtitles | من أيضاً يتفق مع (كيفن)؟ بأننا نهدر الوسائل والقوى البشريه في فهمنا للمنتجات |
Paylaştığımız insanlığın değerinin artmasını sağlayacak bağışlar yapma imkânları oluşturmalıyız. | TED | علينا خلق فرص للعطاء تمكننا من تقدير إنسانيتنا المشتركة |
Hayat kurtarabilir, araştırmalar yapabilir, iş imkânları sağlayabilir, insanlara yardım edebilirdik. | Open Subtitles | كان يمكن أن ننقذ بها بعض الأرواح كان يمكن إيجاد فرص عمل مساعدة بعض الناس |
Balık avlama imkânları kuzeye kayınca bu hoş ve ılık sulardan ayrılıyorlar. | Open Subtitles | يغادر البجع البني هذه الأشياء السائغة ، والبحار المنعشة عندما ترتفع فرص الصيد في المناطق الواقعة شمالا. |
Bence bu gençlerin ellerine sınırsız bollukta iş imkânları yaratacak yarının teknolojilerini koymak için bir fırsat ve bununla birlikte herkes uzman üretici ve uzman imalatçı olabilir. | TED | أنا أعتقد أنها الفرصة لوضع تكنولوجيا الغد في أيدي شباب اليوم التي سوف تصنع وفرة لا نهائية من فرص العمل، وبهذا، الكل يقدر أن يصير منتجًا محترفًا وصانعًا محترفًا. |
Bu izler sadece ellerinde çokça adam olduğunu değil hayvani oyuncakları ve imkânları olduğunu da gösterir. | Open Subtitles | هذا الآثار لا تشير لامتلاكهم عددًا من الناس فحسب بل وإلى امتلاكهم معدّات ثقيلة وإمكانات. |