Kontrollü deneyler, iyimserliğin sadece başarıyla ilgili olmadığını, kişiyi başarıya götürdüğünü gösteriyor. | TED | بيّنت التجارب المتحكّم فيها بأن التفاؤل لا يرتبط فقط بالنجاح، بل يقود إليه. |
Nerede bütün bu aptal iyimserliğin ve rahatsız edici yapabilirim tavrın? | Open Subtitles | أين كل هذا التفاؤل الغبي و الثقـة المزعجـة بقدرتك ؟ |
Yani sonuç olarak, iyimserliğin birçok yararı var. | TED | و مجملاً، في التفاؤل كثيرٌ من الفوائد. |
İyimserliğin için sağol ama köpükler saçan ağzından korkunç çığlıklar bekliyorum. | Open Subtitles | أقدر لك تفاؤلك لكنني أتوقع صيحات مرعبة متبوعه بالزبد في فمي |
Yaşlılık ve başarısızlıkların seni kurutmuş ancak körü körüne iyimserliğin seni ayakta tutuyor. | Open Subtitles | ذابل بسبب الفشل والتقدم بالعمر، مع ذلك، تفاؤلك الأعمى يجعلك تستمر |
Bir mucizeden başka bir şey olamaz ama iyimserliğin için teşekkür ederim. | Open Subtitles | لا شيء اقل من المعجزة يمكنه مساعدتي بالرغم من ذلك , أقدر تفائلك |
Bu yüzden yapmak isteyeceğimiz şey, kendimizi iyimserliğin tehlikelerinden korumak, ama aynı zamanda umutlu olmak ve iyimserliğin meyvelerinden yararlanmak. | TED | فما نريد فعله حقيقةً، هو أن نحمي أنفسنا من مخاطر التفاؤل، لكن، في نفس الوقت نبقى متفائلين، فنستفيد بذلك من ثمرات التفاؤل العديدة. |
Bu iyimserliğin var olmasının bir sebebi insanların söylemlerinin tam tersine çoğu Mısırlının meselelerin birçok yönden gerçekten değiştiğini düşünmelerindendir. | TED | سبب واحد لوجود هذا التفاؤل هو أنه بسبب عكس ما قاله عديد الأشخاص، معظم المصريين يعتقدون أن الأمور قد تغيرت فعلا في نواح عديدة. |
Amerikalılar, iyimserliğin hakikatine inanıyorlar ve kendilerinin ispatı oldular. | TED | شعب أمريكا يؤمنون بـ "إنجيل التفاؤل"، ودليلهم على ذلك هو نفسهم. |
Benim var olduğum dünyada böylesine bir iyimserliğin hiçbir işe yaramayacağına inandırmıştım kendimi. | Open Subtitles | بالنسبة لي الآن . كنت أقنع نفسي بفكرة التفاؤل . وأن لا هناك غرض مفيد حيث كنت موجودًا في العالم وبالعالم . |
Biraz şüpheci yaklaştığımızdan, iyimserliğin ordunun DNA'sında olduğunu anladığımızdan ve buna büyük bir hevesle yanıt vermediğizden emin olmalıyız. | TED | علينا ان نفهمهم أننا نشك قليلاً في هذا نحن نتفهم ان المؤسسة العسكرية تحمل التفاؤل في صلب تحركاتها ولكن لا يجب ان ينطوي ذلك علينا وان لا يؤثر ذلك على " همتنا " في العمل في أفغانستان |
O iyimserliğin en iyi dostudur. | TED | إنه رفيق التفاؤل المثالي. |
Derin, kararlı ve inatçı iyimserliğin eylemle birleşmesi, iyimserliğin kararlı eylemleri getirmesi, onların ayakta kalmalarını sağladı, inatçı iyimserlik olmadan eylemde süreklilik sağlanamaz; eylemi olmayan inatçı iyimserlikse sadece bir duruştur. | TED | هذا المزيج من التفاؤل العميق والتصميم الراسخ مع الفعل، حين يقود التفاؤل إلى العزم على التغيير، يكون الاثنان قادران على الصمود: بدون التفاؤل الراسخ لا تصمد العزيمة؛ وبدون العزيمة يكون التفاؤل مجرد سلوك. |
Sevimli olduğun için şanslısın. Çünkü bu sonsuz iyimserliğin inanılmaz sinir bozucu. | Open Subtitles | أنت محظوظة لكونك جذابة جدًّا، لأن تفاؤلك اللّا متناهي مزعج للغاية. |
Cain, iyimserliğin çok dokunaklı, ancak zaman kaybı. | Open Subtitles | كاين.. انت تفاؤلك جميل لكنه مضيعه للوقت |
Seninle ilgili sevdiğin tek şey bu bitmek bilmeyen iyimserliğin. | Open Subtitles | تفاؤلك هو شيء أحبه فيك بصراحة |
Senin en çok takdir ettiğim yanın iyimserliğin olmuştur. | Open Subtitles | أكثر ما يعجبني فيك، هو تفاؤلك |
İyimserliğin sinir bozmaya başladı. | Open Subtitles | أتعرف، تفاؤلك بدأ يصبح مزعجاً |
İyimserliğin bulaşıcı bir şeydi. | Open Subtitles | تفاؤلك كان معديا |
Sınırsız iyimserliğin cesaret verici Carte. | Open Subtitles | تفائلك غير المحدود مصدراً (للإلهام يا (كارت |
İyimserliğin çok seksi. | Open Subtitles | تفائلك مثير جداً. |
İyimserliğin sırası değil. | Open Subtitles | هذا متفائل جداً لرجل في نفس مكانك |