Yerine, hayal bile edemeyeceğimiz, her ölçekte strüktürler yaratmamıza izin veren bir süreç avucumuzda artık. | TED | بدلاً من ذلك، لدينا عمليات متاحة الآن تسمح لنا بإنشاء هياكل على جميع المستويات لم نستطع حتى أن نحلم بها. |
Aklı başında kimse evlerinde yabancıların uyumasına izin veren bir servise yatırım yapmaz. | TED | لم يرغب أيّ شخصٍ ذو عقل سليم بالاستثمار في فكرة تسمح بإقامة الغرباء في منازل الناس. |
dünyanın diğer bölgelerinde ise siz yer alacak üretim için izin veren bir alt yapıya sahipsiniz. | TED | في أنحاء أخرى من العالم توجد بنية تحتيه والتي تسمح بان يتواجد التصنيع |
O yıl, Edo'da, ipek böceği yumurtalarının ihracatına resmen izin veren bir antlaşma imzalandı. | Open Subtitles | هذة السنة,فى ايدو قاموا بتوقيع معاهدة تسمح بتصدير بيض ديدان القز |
Bir sonraki Pathfinder görevi, kirletici yakıt yakılmadan taşıtın zıplayarak duruşa geçmesine izin veren bir hava yastığı sistemi kullandı. | TED | في مهمة الإستكشاف التالية تم استعمال نظام الأكياس الهوائية. حتى تسمح للعربة بالإرتداد ثم الوقوف التام. دون الحاجة الى إستخدام الوقود. |
Karışım Atlantiğin ortasında meydana geliyor. Amerika ve Kanadanın avlanmasına izin veren bir yasa hayal edebiliyorum. Çünkü balıkçılarını iyi idare ediyorlar, iyi iş çıkarıyorlar. | TED | مركز الأطلسي حيث يكون الاختلاط أستطيع التخيل بوجود سياسة تسمح لكندا وأمريكا بالصيد، لأنهم يجيدون إدارة صياديهم إنهم يحسنون صنعاً |
IWC yönetmeliğinde devletlerin bilim araştırmalarında kullanmaları için balinaları avlamalarına izin veren bir cümle geçiyor. | Open Subtitles | ...هناك فقرة في ميثاق الوكالة تسمح للدول باصطياد الحيتان من أجل العِلم |
Makinelerin doğrudan doğruya kontrolüne izin veren bir yayın. | Open Subtitles | وهي تسمح بالسيطرة المباشرة على الآلات |
- ...izin veren bir protokol var. | Open Subtitles | تسمح للرئيس بفعل هذا. عظيم. |