Yani DNA'mızın yara iyileştirici mekanizmaların bu şekillerini yapabilme kapasitesi var. | TED | إذًا فال DNA لديه القدرة على معالجة ذلك النوع من الجراح |
İnsanın soyutlama kapasitesi sayesinde bu utanç içimize işler. | TED | ومن خلال القدرة البشرية على التجريد، يستقر ذلك الشعور بالخزي. |
Binanın, güvenlik görevlisini duygulandırdığını görebiliyordum ve bu mimarinin insanı duygulandırma kapasitesi vardı. | TED | لقد استطعت أن أرى أن الحارس الأمني قد تأثر بهذا المبنى وأن تلك الهندسة لها تلك القدرة على تحريك المشاعر |
Çalışan hafızanın sınırlı bir kapasitesi olduğunun ve çalışan hafıza kapasitesinin onu nasıl başarıya çevireceğimizden ibaret olduğunun farkına varmalıyız. | TED | لا بد ان نعرف ان الذاكرة العاملة لها سعة محدودة, و سعة الذاكرة المحددة هي نفسها الطريقة الني نناقش فيها ذلك. |
Gaz formuna getirildi, yapıştırma kapasitesi arttı parmak izlerini bulmamızı sağlıyor. | Open Subtitles | في شكله الغازي, له عده قدرات تمكننا من الحصول على البصمات |
Peki bu sorunlar hakkında birşeyler yapmak için Afrika'nın kapasitesi nedir? | TED | ماذا عن قدرة إفريقيا أن تفعل شيئا حيال هذه المشاكل؟ |
Aracın kablosuz iletişim kapasitesi kapsamında yazılımın kontrol ettiği her bir parçayla iletişime geçilebildi. | TED | كانوا قادرين على اختراق كل واحد من قطع البرمجيات التي تسيطر كل واحدة من القدرات اللاسلكية للسيارة. |
Bir anlamda, Sovyetlerin nükleer savaş açmadaki stratejik kapasitesi diyebiliriz. | Open Subtitles | باختصار , القدره الاسترتيجيه السوفيتيه على شن حربا نوويه |
Tekerleri olmasına rağmen düz olmayan arazi kapasitesi çok iyi. | TED | لديه القدرة على التعامل مع التضاريس المختلفة، حتى أن لديه عجلات. |
Otoritelerin güçlerini toplumu yanlış bir tehdit karşısında harekete geçirdiği benzer durumların potansiyeli bugün hala mevcut-- ancak bu yanlış inançlarla savaşacak mantıklı uyuşmazlık kapasitesi de var. | TED | إنّ احتماليّة حصول أحداث مماثلة، عندما تستخدم السلطات قوّتها لتحريك المجتمع ضدّ تهديد خاطئ، والذي مازال موجودًا إلى الآن— وكذلك القدرة العقليّة للمعارضين لمحاربة تلك المعتقدات الخاطئة. |
Ve hepimizde oyun sinyalleri verme kapasitesi var. | TED | و لدينا جميعا القدرة لإرسال إشارات اللعب. |
İşletme kapasitesi olan firmalarla ya da vakıflarla yakın çalışıyoruz. | TED | ونحن نعمل بشكل وثيق مع الشركات التي لديها القدرة التشغيلية ، أو المنظمات غير الربحية التي لديها القدرة التشغيلية. |
Yani o patolojinin içinde ve insan kapasitesi menzilinde görmek zorundayız. | TED | فيجب علينا النظر لما بعد المرض وداخل نطاق القدرة البشرية |
Nefret etme kapasitesi korkunç bir insanlık gerçeğidir. | Open Subtitles | القدرة على الكراهية هو واقع الإنسان مخيفة. |
Sonsuza dek sevme kapasitesi. | Open Subtitles | شيئا ما داخلهم مات القدرة على الحب الى الابد |
Ve sende de uygun gördüğün her şeyi yapma kapasitesi var. | Open Subtitles | و أنت لديك القدرة لفعل أي شيء تراه مناسبا |
Yani bu en fazla ağırlık kapasitesi ve en uzun menzili olanı. | TED | ولذا فإن لديها أعلى سعة تحميل بالإضافة لمدى سير طويل. |
ücret performansı, bant genişliği, bir çok farklı kablolu kablosuz iletişim ölçümü kapasitesi, üstel bir biçimde büyüyor. | TED | الأداء السعري، عرض النطاق ، سعة الإتصالات مقاسة بعدة طرق مختلفة؛ سلكي ، و لاسلكي كلها تنمو أسيا. |
Ne hakkında düşünmeye ihtiyacımız var? Belki Mavi Görevin artan bir biyolojik blog kapasitesi olduğunu düşünmeliyiz. | TED | إن الذي نريد أن نفكر فيه ربما للمهمة الزرقاء هو زيادة سعة السجل البيولوجي |
Son model yok etme kapasitesi eşsiz organik ve yazılımsal bir merkez tarafından kontrol ediliyor. | Open Subtitles | حالة من الفن ، قدرات على التدمير بقيادة مزيج فريد من البرمجيات و الأنظمة العضوية |
Uluslararası toplumun çatışmaları önleme ve onları zamanında çözme kapasitesi ne yazık ki 10 yıl önce olduğundan çok daha kötü. | TED | من الواضح أن قدرة المجتمع الدولي لمنع النزاعات وحلّهم في الوقت المناسب، أسوء للأسف مما كانت عليه خلال العشر السنوات الفائتة |
Tabelaya göre bu odanın maksimum kapasitesi beş kişi. | Open Subtitles | حسنًا، وفقًا للافتَة، الحد الأقصى لإشغَال |