Ama 21. yüzyılda hayvan sayıları artık kritik bir noktada. | Open Subtitles | لكنّ الآن في القرن ال21، أعداد الحيوانات في مستوى حرج. |
Bunun tüm öğrenciler için kritik bir zaman olduğunu biliyorsun. | Open Subtitles | إنك تعلم أن هذا الوقت حرج بالنسبة لجميع الطلاب |
kritik bir zaman. Eğer telefonu tuttuğunu görürsen alış verişe git, kıçını köpüklü banyoya at. | Open Subtitles | هذا وقت حرج جدا ً الآن إذا شعرت أنك ستتصل بها |
Bu yüzden size Ella'yı anlattım, çünkü ben ilişkileri bu zorlu sorunların bazılarını çözmeye sahip kritik bir kaynak olduğunu düşünüyorum. | TED | اذن أنا أخبركم عن إيلّا لأنني أعتقد أن العلاقات هي مصدر حاسم لدينا لحلّ بعض هذه المشاكل المستعصية. |
Woodstock lnternational ve Manor House arasındaki maçta çok kritik bir noktadayız. | Open Subtitles | المباراة بين ويندرستوك إنترنلشيونال و مونار هاوس إن المباراة تمر بلحظات حاسمة.. |
Geç kaldığımız için özür diliyorum, ama çoğalıcılarla savaşımız kritik bir aşamaya geldi. | Open Subtitles | أنا أعتذر على حضورنا متأخرين لكن حربنا مع الريبليكيتورز تمر بفترة حرجة للغاية |
Başkanın toplantıdan çekilmesi kritik bir zamandaydı ve düşündürücüydü. | Open Subtitles | خروج الرئيس جاء فى وقت حرج من هذه المناظرة |
Sekiz adamınızla beraber kritik bir durumda kaldığınızı duyunca, hak verdik. | Open Subtitles | لقد سمعنا بأنه كان لديك 8 أشخاص في وضع حرج |
Oldukça kritik bir dönemdeyiz ama bu tedavi için halen en mükemmel adayımız o. | Open Subtitles | هذا وقت حرج, ولكنّه لا يزال مرشّحاً ممتازاً للعلاج. |
NCIS kritik bir zamanda hassas bölgelerde dolaşıyordu. | Open Subtitles | الشعبة كانت تبحث في منطقة حساسة في وقت حرج. |
Odaklanmanızı istiyorum. Bu çok kritik bir doğum günü kararı. | Open Subtitles | اريدكم ان تركزوا هذا قرار حرج لعيد الميلاد |
Şimdi kardeşler için kritik bir zaman çünkü bir fırsat doğuyor ve onlar bunu elde etmeli. | Open Subtitles | إنه وقت حرج للأختين لأن الفرصة تتنامى وعليهما استغلالها |
Bununla birlikte, uyuyan toparlağı iki üçgene böldüğünüzde kritik bir keşif yapıyorsunuz. | TED | ولكن، عندما تقطع المُثلث الخامل إلى اثنين، تتوصل لاستكشاف حاسم. |
Yükselişim için ne kadar kritik bir önemi olduğunu anlatamam. | Open Subtitles | شئ ما ، و لا أستطيع أن أؤكد على هذا أكثر شئ مهم بشكل حاسم لصعودى |
Zamanın... kritik bir faktör olduğunu düşünmesem, gelin diye ısrar etmezdim. | Open Subtitles | تَجيءُ فيه إذا أنا لَمْ أُفكّرْ وقتَ كَانَ a عامل حاسم. |
Kişinin doğru bilgiye ulaşmasının engellendiğini hissettiği an, Amerika ve tüm dünya tarihinde kritik bir andı. | TED | كانت لحظة حاسمة في التاريخ الأميركي والتاريخ العالمي حيث كانو يشعروا بأنهم لم يتمكنوا من الحصول على معلومات دقيقة. |
"Savaş kuramı, kritik bir anda fiziksel güçlerin ve maddi olanakların üstünlüğünün nasıl sağlanacağı sorusuna yanıt arar. | Open Subtitles | أولاً ، إن نظرية الحرب تحاول أن تكتشف كيف نفعل أى تفوق فى القوات المادية و المزايا المادية عند نقاط حاسمة |
Bilirsin, her süper kahraman hikayesi kritik bir olayla baslar dönüsümünü tamamlayan bir uyanis kaderini kabullenip dört elle sarilmasini saglayan bir olay. | Open Subtitles | هناك لحظة حاسمة في قوس كلّ بطل خارق، صحوة تحوّله وتدفعه لإعتناق مصيره. |
Yüksek hızla giderken kör bir kazaya maruz kalmıştı. (Kör kaza: bir aracın diğer araca yan tarafından çarpması) Çok, çok kritik bir durumdaydı. | TED | صدمت بجانب السيارة بسرعة عالية حالة حرجة جدا |
Bu nedenle Hindistan ya kendi demografik hissesinden kar saglayacak Ya da onu demografik bir felakete surekleyecek kritik bir noktadadır. | TED | اذا الهند في مرحلة حرجة حيث يمكن لها ان تنهض بفضل هذا العائد الديموغرافي أو أن ينتهي بها الامر إلى كارثة ديموغرافية |
kritik bir noktadayken bir başkasının araştırmasını üstlenmen büyük cesaret. | Open Subtitles | لديك الكثير من الشجاعة أخذ العهد بأخذ بحث شخص آخر في أشد نقاطه الحرجة |