Etrafında mutluluktan uçuşan kelebeklerin olmaması seni korkutmasın. | TED | لا تدع أمراً كنقصٍ في السعادة البالغة يخيفك. |
Oğlumla evlendikten sonra, mutluluktan çok acı tattın. | Open Subtitles | لقد حصلت على المتاعب اكثر من السعادة بعد ان زوّجته |
Bir adam benimle seviştikten sonra, mutluluktan çıldırır. | Open Subtitles | بعد أن يضاجعنى الرجل يتحول إلى حيوان برىّ من فرط السعادة. |
mutluluktan konuşamıyorum. Dilim tutuldu. | Open Subtitles | ,لا استطيع ان افصح على مدي السعادة التي تنتابني فهى تكاد ان تقطع انفاسي هنا |
Mutlu olduğunu söyledi ama onun hiç mutluluktan ... ağladığını görmemiştim. | Open Subtitles | قالت انها سعيدة, ولكنني لم اشاهدها تبكي من الفرح من قبل |
Ona vereceğim haber onu mutluluktan deli divane edecek. | Open Subtitles | الاخبار التي احملها معي ستطيرها من الفرحة |
Birleşik Devletlerdeki yeni görevinizde size mutluluktan başka hiçbir şey dilemiyorum. | Open Subtitles | لا نتمنى لك شى غير السعادة بينما تتخذ موقعك الجديد فى الولايات المتحدة |
Evet. mutluluktan uçacaklar. Ama bu kadar çok parayı nereden bulacağım? | Open Subtitles | نعم سيطيروا من السعادة ولكن من أين لى بهذا المبلغ الضخم ؟ |
Thomas Jefferson, Bağımsızlık Bildirge'sinde bir kaç kez mutluluktan bahseder. | Open Subtitles | ثوماس جيفرسن ذكر السعادة مرتين في وثيقة الحرية |
Sizi temin ederim, zevk mutluluktan tamamen farklıdır. | Open Subtitles | , يمكنني أن أطمئنكِ . المتعه مختلفه جداً عن السعادة |
Afedersin ahbap, mutluluktan ağladığını bilmiyordum. Benim hatam. | Open Subtitles | آسف يا صاح ، لم أكن أعلم أنها تبكي من السعادة لقد كان هذا خطأي |
Lütfen getirdiğiniz mutluluktan bir dirhem bırakın. | Open Subtitles | ورجاءً اتركوا لي بعض من تلك السعادة التي جلبتموها |
Bu mutluluktan da öte bir şey. Şu anda hiçbir şey hissedemiyorum. | Open Subtitles | أنا في مرحلة ما وراء السعادة لا أستطيع وصفها |
Bunu kabullenmek senin için zor biliyorum ama mutsuzluk, mutluluktan daha yaygındır. | Open Subtitles | أعرف أن من الصعب عليك تقُّبل ذلك، لكن التعاسة أكثر شيوعاً من السعادة. |
Gören olursa da mutluluktan ağladığımı söyleyecektim. | Open Subtitles | ولو رآني أي شخص، سأقول أنه بكاء من السعادة لأجلها. |
Kendimiz için istediğimiz mutluluktan bile daha değerli bir lütuf. | Open Subtitles | هداياتكونثمينةأكثر.. من السعادة التي نتمناها لأنفسنا. |
5 aylık mutluluktan sonra bir daha surat asamamaktan mı korktun yoksa? | Open Subtitles | أأنت قلق بعد 3 أشهر من السعادة ألّا تسعد مجددًا؟ |
Aldatma ile elde etmektense, mutluluktan bahsetmiyorum bile ama büyük bir pozisyonu reddetmeye hazırdı. | Open Subtitles | كانت مستعدة لحرمان نفسها من مكانة عظيمة، ناهيك عن السعادة |
Ve kendimizinkine yaklaştığımızda saat sesi daha da artar biraz aklı başında olan bir adam onu mutluluktan yoksun bırakmak adına sözlere müsaade eder. | Open Subtitles | وكلما إقتربنا من نهايتنا، كلما دقّت الساعة بصوتِ أعلى، كلما إمتنع أي رجل عاقل عن الوعود التي تسلبه السعادة |
Şu piç kurusu yukarıda işi bitirmiş bile. mutluluktan oturmuş ağlıyordu. | Open Subtitles | كان لدي ذلك السافل علاقة حب, ذرف دموع الفرح |
Örneğin, sevinçten gerçek manada havalara uçuyorsanız mutluluktan havaya zıplıyorsunuzdur. | Open Subtitles | مثلاً، إن كان المرء يقفز من شدة الفرح حرفياً، فهذا يعني أنه يقفز في الهواء لأنه سعيد. |
Benim çıkarabildiğim kadarıyla bir hikâye oluşturmuyorlar ama mutluluktan bahsediyorlar gibi görünüyor. Öfkeden. Acıdan. | Open Subtitles | لكن يبدو أنهم يتحدثون عن الفرحة والغضب والحزن |
Evet, ağlıyorum, ama mutluluktan. | Open Subtitles | نعم، أبكي لكن هذا لأنني سعيدة فقط |