Bütün günü oğluyla beraber geçirdim. | Open Subtitles | قضيت اليوم بالكامل مع ابنه يا رجل |
Frank yarın oğluyla beraber gidiyor." dedi. | Open Subtitles | إنه سيُغادر البلدة غداً مع ابنه". |
Eminim ki artık sizin için apaçık ama dün neden olduğunu bir kez daha fark ettim. Steve Jurvetson'la merdivenlerin aşağısında, asansörlerin yanında muhabbet ediyorduk ve bana Chris'in gönderdiği küçük kutudan bahsediyordu, kutunun içindeki eşyalardan biri de hidrofobik kumdu yani ıslanmayan kum. Dedi ki oğluyla beraber oynuyormuş | TED | أنا متأكد أنه واضح لكم الآن، لكن في الواقع البارحة تم تذكيري لماذا. كنت أجري محادثة مع ستيف جيرفيتسون بالقرب من الدور السفلي من جانب السلالم المتحركة، وكان يخبرني أنه حين أرسل إليه كريس ذلك الصندوق الصغير، أحد العناصر فيه كان الرمل الكاره للماء -- الرمل الذي لا يبتل. قال بأنه كان يلعب به مع ابنه. |
Bu sabah çekildi. oğluyla beraber olması gerekiyorken. | Open Subtitles | التُقطتْ صباحَ اليوم حيثُ كان يُفترضُ أن تكون مع ابنها. |
Lucille, adliye sarayında en büyük oğluyla beraber yalnız bırakılmıştı. | Open Subtitles | (لوسيل), كانت لوحدها في المحكمة مع ابنها الأكبر |
Tek söylediğim, "Kız kardeşim oğluyla beraber geliyor. " oldu | Open Subtitles | كل ما قلته هو: "أختي ستأتي مع ابنها." |
Kahraman polis, bugün oğluyla beraber hak ettiği tatile çıktı. | Open Subtitles | الشرطى البطل ريتشارد سانتورو أخذ أجازة مستحقة من عمل الشرطة اليوم مع إبنه |
oğluyla beraber mezun olmuştu. | Open Subtitles | -نعم تخرج مع ابنه |
oğluyla beraber. | Open Subtitles | إنه مع ابنه |
oğluyla beraber geceden beri hastanedeymiş. | Open Subtitles | (صوفيا برايس) اتصلت لتوها. لقد كانت مع ابنها في المستشفى, الليلة الماضية. |
"Baba oğluyla beraber gece ve rüzgar içinden gidiyordu. | Open Subtitles | أبٌ يركب الخيل مع إبنه خلال الليل و رياحها |