| Bir ev aldım ve Tanrı izin verdiği sürece burada kalmayı düşünüyorum. | Open Subtitles | للرحيل عن المخيم لقد إشتريت منزلاً وأنوي العيش هنا طالما يهبني الله |
| Yiyecek bulduğu sürece burada beslenecek. | Open Subtitles | سَيُواصلُ التَغْذِية هنا طالما هناك غذاء في الماءِ. |
| Kedilere baktığımız sürece burada kalabileceğimizi söyledi. | Open Subtitles | قالت يمكننا المكوث هنا طالما نعتني بالقطط |
| Yatağın o tarafında uyuduğun sürece burada kalabilirsin, tamam mı? | Open Subtitles | يمكنك النوم هنا طالما بقية في هذه الناحية من السرير، اتفقنا؟ |
| Biliyorsun, bu belgeleme işinde ihtiyacım olduğu sürece burada olacaklar. | Open Subtitles | تعرفِ أنهم يجب أن يكونوا هنا طالما يَحتاجونَ لتَوثيقي |
| Tütün olduğu sürece burada içmeme izin verdi. | Open Subtitles | لقد قال أنه يمكنني التدخين هنا طالما أنه تبغ فقط |
| Anlaşmamız, sen kendi üzerine düşeni yaptığın sürece burada kalabilmendi. | Open Subtitles | كان الاتفاق أنه يمكنك العيش هنا طالما تلتزمين بطرفك من الاتفاق. |
| Bu alev yandığı sürece burada kalacağım. | Open Subtitles | أنا سأبقى هنا طالما هذا اللهب يحترق. |
| Sen istediğin sürece burada bir işin olacak. | Open Subtitles | لديك عمل هنا طالما أردتِ واحده |