Aslında, model basitçe, herkese birer araba ver, her yere yol inşaa et ve herkese vardıkları yerde park edecek bir yer ver şeklindeydi. | TED | في الواقع، كان من النموذجي بالفعل، أن تعطي كل شخص سيارة، تبن طريق يصل بين كل شيء، وتمنح الناس مكاناً للمواقف عندما يصلون هناك. |
Bu gezegene vardıkları günden beri, güneşe adım adım yaklaşıyorlar. | Open Subtitles | منذ اليوم الذي نشأوا فيه على هذا الكوكب، وحتى يصلون إلى الشمس |
Oraya vardıkları vakit gevşeyip tetikte beklemelerine gerek olmayacağını bilirler. | Open Subtitles | هم يعلمون في الوقت الذي يصلون به إلى هناك يمكنهم الهدوء ويخففون الحذر قليلا |
vardıkları sonuç, geleneksel öğretim yöntemleri yerine sanal laboratuvarlar kullanıldığında, öğrenme verimliliğinde şaşırtıcı olarak %76 daha fazla artma olduğuydu. | TED | و ما وجدوه كان مدهشاَ 76 في المئة زيادة في فعالية التعلم عند استخدام المختبرات الافتراضية على طرق التدريس التقليدية. |
vardıkları sonuç şuydu; sanal laboratuvarlarla rehber ve danışman öğretmenleri birleştirdiğinizde, öğrenme verimliliğinde tam %101 artış gördük, bilim öğretmenlerinin etkisini harcanan aynı zaman miktarında etkili olarak ikiye katlayan bir artış. | TED | و ما وجدوه عندما تم جمع المختبرات الافتراضية مع التدريب بقيادة المعلم وتوجيهه، وجدنا ما مجموعه 101 في المئة زيادة في فعالية التعلم، و الذي يضاعف بفعالية تأثير مدرس العلوم مع نفس مقدار الوقت التي تم قضاؤه. |
Otobana ya da tepelik alana vardıkları anda, o bisikletlerle çok rahat hareket ederler. | Open Subtitles | فحالما يصلون الطريق السريع أو التلال، فيمكنهم المناورة أكثر بتلك الدراجات النارية. |
- vardıkları an, kurtulacağız. | Open Subtitles | حالما يصلون ، سنكون في مأمن |
Changde'ye nasıl vardıkları fark etmez. | Open Subtitles | ( لا يهم كيف يصلون إلى ( تشانغد |