ve aslında bizi yaratan, yaşamı yaratan ve tüm yaşamsal şeyleri yaratan ışıktır. | TED | وفي الواقع ,انه انشأنا انشأ الحياة انشأ كل الاشياء في الحياة |
ve aslında kendim ne başarırsam başarayım, bu farkındalığı yaratamazdım. | TED | وفي الواقع لا يمكنني رفع مستوى الوعي بمفردي, مهما تكن انجازاتي |
ve aslında, işte bir örnek: Higgs bozonun Higs bozonunu bulması. | TED | وفي الحقيقة, سأعطيكم مثالاً : الهغز بوزون, البحث عن الهغز بوزون. |
ve aslında şu an hiç olmadığı kadar aramız iyi. | Open Subtitles | وفي الحقيقة, الآن أعتقد بأننا أفضل مما كنا عليه سابقاً |
Kimse bunu bilerek yaptığını ve aslında benden güçlü olduğunu bilmeyecek. | Open Subtitles | لن يعرف احد أنك فعلت ذلك, وأنك في الحقيقة أقوى مني. |
ve aslında bu videoyu neden çektiği hakkında bir fikriniz yok. | Open Subtitles | و في الواقع ليس لديك أدنى فكرة عن سبب صنعها للفيديو |
ve aslında bu adamları bunun içine bırakacağız. | TED | وفي الواقع سوف نقوم باسقاط تلك العناصر في ذلك الحساء طوال الوقت |
ve aslında bu son adam burada birkaç yıl önce burada Rio'nun Olimpik oyunları kazanması durumuna uyduğunu düşündüğüm birkaç cümle söyledi. | TED | وفي الواقع فإن آخر شخص هنا قد قال عبارة منذ أعوام قليلة تليق على ما أعتقد على حالة فوز ريو باحتضان الالعاب الأوليمبية |
Ve bu insanlar bir sürü enterasan ve aslında bir hayli geçerli çözümler ürettiler bu problemlere. | TED | وقد توصلوا إلى عدد كبير من الحلول المثيرة للاهتمام، وفي الواقع كانت حلولا صالحة للمسائل التي كانوا يعملون على حلها. |
ve aslında Emily'nin yattığı hastanedeki eczaneye yeni gelmişti. Artrit için. | TED | وفي الواقع تمت إضافته إلى صيدلية المستشفى التي كانت فيها إيميلي، لعلاج التهاب المفاصل. |
ve aslında onlar, insanoğlunda mükemmel bir farklılaşmayla sonuçlanırlar. Aslında ikimizin hiç de aynı olmaması gibi. | TED | وفي الواقع فإنّها تَنْتُجُ في تمايز رائع للبشرية. بمعنى أنه لن تجد بيننا اثنان مساويان لبعضهما البعض. |
Gururum okşandı ve ve aslında ikimiz için de biraz onur kırıcı. | Open Subtitles | هذا شيء متملق جداً، وفي الحقيقة انه بالفعل شيء مهين لكلا منا |
ve aslında benzer çözümler elde etmek maksadıyla doğada bulunan çok sayıda örneğe dönebiliriz. | TED | وفي الحقيقة يوجد امثلة كثير في الطبيعة يمكنها ان تتحول الى حلول عملية |
Şimdi biliyoruz ki, eşini dövmekten suçlu bulunan biri, ve aslında iyi bir adam değil. | TED | نعلم الآن انه مدان بالاعتداء على زوجته، وفي الحقيقة هو ليس شخصا جيدا. |
ve aslında, kliniğimde hastalarımın duygusal anlamda düzelmeleri için en az fiziksel engellerine ayırdığım kadar zaman ayırırım. | TED | وفي الحقيقة ، أقضي معظم أوقاتي في العيادة في التعامل مع التحضير النفسي للمرضى الموازي للإعاقة الجسدية. |
ve aslında, tek seferlik ürünler ve ısmarlama ürünleri toplu olarak üretebildiğimiz için bireylere özel implantlar üretebiliyoruz. | TED | في الحقيقة, لانه يمكننا صناعة منتجات مفصلة كثيرة في مرة واحدة يمكننا صنع الاعضاء تختص بالافراد |
ve aslında, biz bu şeylerle yedek parça üretebildiğimiz için makineler tam anlamıyla kendi kendilerini üretiyorlar. | TED | و في الحقيقة لانه بامكاننا صنع قطع الغيار باستخدام اشياء الماكينات بكل معنى الكلمه تصنعها بنفسها |
Hayır. ve aslında bu sabah özel bir dersten kaytardı. | Open Subtitles | لا ، في الواقع هو فوت الدرس الخاص هذا الصباح |
ve aslında, bir dâhinin düşüncelerini gizlice dinlemek eğitici bir deneyimdir. | Open Subtitles | في الواقع ، الإستماع إلى خواطر عبقري ، تعد تجربة تعليمية |
Cumartesi gününü biraz daha sakin geçirmiş gibi, fakat Pazar sabahı tekrar işine dönüyor, ve aslında bu haftanın o zamanından sonra daha durgunlaşıyor. | TED | إذاً نرى أنه كان هادئاً يوم السبت، لكنه عاد للعمل في صباح الأحد، وبالفعل تفتق منذ ذلك الوقت هذا الأسبوع. |
ve aslında içlerinden bir tanesi, oldukça büyük ve içinde bir sürü solucan var. | TED | وحقيقة أحد هذه الصناديق كان كبيراً، وكان لدي الكثير من الدود به. |
Sonunda, 15 sene önce teknoloji başka bir yıldızın çevresinde bir gezegen keşfedebileceğimiz bir noktaya geldi, ve aslında gayet iyi de iş başardık. | TED | أخيراً منذ 15 سنة ، وصلت التكنولوجيا إلى نقطة حيث كان بإمكاننا إكتشاف كوكب حول نجم آخر ، وفى الحقيقة قمنا بعمل جيد . |
Büyük sözler verdiler ve aslında bunların bir çoğunu gerçekleştirdiler. | TED | لقد وعدو ببعض الوعود العظيمة، والواقع انهم أنجزو الكثير منها. |
ve aslında, gelecek evrim daha hızlı gerçekleşecek, teknolojik zaman periyodunda, doğal seçilim periyodunda değil. | TED | وبالحقيقة أن التطور المستقبلي سيحدث بشكل أسرع، على الجدول الزمني التكنولوجي، ليس على المقياس الزمني الطبيعي. |
Şimdi, yöneticiler ve patronlar genelde iş yerindeki gerçek rahatsız edicilerin Facebook, Twitter, Youtube ve diğer web sitelerinin olduğunu düşünürler. ve aslında, biraz daha ileri gidip bunları iş yerinde yasaklarlar. | TED | الآن , المديرين وأصحاب العمل كثيرا ما تعتقد أن الاضطرابات الحقيقية في العمل بسبب أشياء مثل الفيسبوك وتويتر ويوتيوب وغيرها من المواقع. في واقع الأمر , ان الأمر سينتهي بحظرها في العمل. |