| Sabun, güneş yağı ve domates sosu kokan birkaç metrekarelik bir alan. | Open Subtitles | تلك الأمتار المربعة التي تفوح منها رائحة الصابون وزيت السباحة وصلصة الطماطم |
| Evet dış yüzde biraz alkol, gül yağı ve bal karışımı var. | Open Subtitles | أجل البقعة على الخارج مزيج من " الإيثانول " وزيت الأزهار والعسل |
| Mayalanmış habanero yağı ve köpüklü greyfurt suyu ile olan mı? | Open Subtitles | ذاك الذي يحتوي على زيت السكوتش بونيه ومياه صودا القريبفروت؟ أتستخدم قوب؟ |
| Kurbanın boynunda, keten yağı ve balmumu bulduk. | Open Subtitles | عثرنا على زيت بذر الكتان وشمع النحل على رقبة الضحية |
| Sadece güneş yağı ve maden suyu değil. | Open Subtitles | نحن لا نحتاج إلى المرطبات والماء المعدنى فحسب |
| Sadece güneş yağı ve maden suyu değil. | Open Subtitles | نحن لا نحتاج إلى المرطبات والماء المعدنى فحسب |
| İltahabı önlemesi için yumurtanın sarısı gül yağı ve terebentin karışımı. | Open Subtitles | إنه مصنوع من مُحِ البيض وزيوت الزهور وزيت التربنتين, حتى يسمح بتجفيفه |
| Ama tüm gün hayalini kurduğum bu güzelim ve rahatlatıcı küvet şu an tüy, motor yağı ve muhtemelen kuş gribiyle dolu. | Open Subtitles | لكن الآن الحوض اللطيف والمريح الذي كنت أحلم به طوال اليوم، أصبح ممتلئًا بالريش وزيت السيارات |
| Amonyak, sasafras yağı ve uyuz için çinko. | Open Subtitles | أمّونيا، وزيت الصفصاف خاصين للجرب |
| Bazılarının yeri kolayca doluyor mesela yumurta sarısı, neft yağı ve gül yağı. | Open Subtitles | بعضها تم تبديلها بسهولة-- صفار البيض, زيت التربنتين, وزيت الورد |
| Ayakkabı izinde zeytinyağı, kanola yağı ve yiyecek parçacıkları buldum. | Open Subtitles | وجدتُ زيت زيتون وزيت "كانولا" على طبعة الحذاء إضافة إلى جسيمات طعام. |
| Yanınızda çam yağı ve meşale de olsun. | Open Subtitles | احصلو على زيت الصنوبر والمشاعل |