Prostat kanserinin ilerlemiş bir evresinde, HIV virüsüyle de uzun zamandır yaşamakta. | TED | هو يعيش مع سرطان البروستات المتقدم إضافة إلى فيروس العوز المناعي البشري |
Sadece herhangi bir nüfus gibi ... ... birçok insanın 70 veya 80 yaşlarında yaşamakta, ... ... ama bazıları 90 veya 100 yaşında da yaşamakta. | TED | وكأي تعداد سُكاني يعيش معظم الاشخاص بين عمر 70 أو 80, لكن بعظهم يعيش ليصل الى 90 أو 100 |
Ama yakından bakarsanız, bu canlının içinde başka bir organizma yaşamakta ve bu organizma muhtemelen bilim için yeni. | TED | لكن دققوا النظر، يعيش داخل هذا القنديل كائن حي آخر هذا الكائن جديدٌ كلّيًا بالنسبة للعلماء. |
Üçüncü adım: Taliban bu çocukların içinde yaşamakta oldukları dünyadan nefret etmelerini istiyor. | TED | الخطوة الثالثة: تريد طالبان لهؤلاء الأطفال أن يكرهوا العالم الذي يعيشون فيه حالياً. |
Bugün, dünya nüfusunun yarıdan fazlası şehirlerde yaşamakta. | TED | اليوم، أكثر من نصف سكان العالم يعيشون في المدن. |
Bu adolesanlar henüz yetişkin olmayabilir ancak yetişkin dünyasında yaşamakta. | TED | أولئك المراهقين من الممكن ألّا يكونوا راشدين حتى الآن، لكنهم يعيشون في عالم الكبار. |
Sahra altı Afrika'da ise nüfusun yarısından çoğu karanlıkta yaşamakta. | TED | وفي أفريقيا جنوب الصحراء الكبرى، يعيش أكثر من نصف السكان في ظلام دامس. |
Bugün Heidelberg'de yaşamakta ve anılarını kaleme almaktadır. | Open Subtitles | وهو يعيش في هايدلبرغ اليوم حيث و قام بكتابة مذكراته. |
Fakir bir aileden gelmemekle beraber, Subura olarak bilinen bölgede yaşamakta. Bu bölge Roma'nın yoksul semtlerinden biri, ancak şehrin merkezine de yakın. | TED | وبالرغم من أنه ليس من عائلة فقيرة، إلا أنه يعيش في حي يسمى "Subura" وهي حي فقير في روما ولكنه قريب من مركز العاصمة. |
İnsan. İnsanlar orada yüzyıllardır, bin yıllardır yaşamakta. | TED | يعيش الناس هناك منذ مئات وآلاف السنين. |
Bu ülkedeki herkes tam özgürlükle yaşamakta. | Open Subtitles | جميع من في البلد يعيش في حرية تامة |
Bu ülkede, Branston Cole adıyla yaşamakta. | Open Subtitles | كان يعيش في هذا البلد تحت اسم " برانستون كول " |
Tanzanya'daki Grumeti Nehrinde gezegenin en sabırlı yırtıcısı yaşamakta. | Open Subtitles | "في نهر "غروميتي" في "تنزانيا يعيش أشدّ مفترسي العالم صبرًا |
- Halihazırda orada yaşamakta olan adam. | Open Subtitles | الرجل الذي كان يعيش هناك |
Biliyorsunuz ki, bu arada, Bangalore da iki milyon kişi var, ki bunlar 800 gecekondu mahallesinden birinde yaşamakta. | TED | أتعلمون بالمناسبة, هناك ٢ مليون شخص في بانجلور يعيشون في ٨٠٠ حي فقير |
Birleşik Devletler içinde yaşamakta olan | Open Subtitles | يعيشون معنا هنا في الولايات المتحدة الامريكية |
Hayatlarının son günlerini yaşamakta olduklarını anlayanlar için ölüm farklı bir anlam kazanır. | Open Subtitles | لكن لهؤلاء الذين لا يفهمون إنهم يعيشون آخر أيامهم في العالم، الموت يكون له معنى آخر. |
Bize gösterdiği şu, savaşta ölen insanların çoğu fakir ülkelerde yaşamakta, ancak savaştan en fazla fayda sağlayanlar zengin ülkelerde yaşamakta -- sizin ve benim gibiler. | TED | يعني لنا هذا أن أغلب من يموتون في الحرب يعيشون في دول فقيرة، وأن أغلب من يستفيدون من الحرب يعيشون في دول غنية-- أشخاص مثلي ومثلكم. |
ABD'de yaşayanların %71'i bir şehir parkına 10 dakikalık yürüme mesafesinde yaşamakta. | TED | أقصد أن 71% من الأمريكيين يعيشون على بعد 10 دقائق مشياً من حديقة في المدينة. |