İnsanlara hayatın yaşamaya değer olduğunu söylemek senin yayıncılık anlayışına aykırı mı? | Open Subtitles | الا تؤمن كموظف بالخدمات العامة ان تقول للناس الحياة تستحق العيش فيها؟ |
Biliyorsunuz ki, oradaki tüm vaktimi intihar etmeye harcayarak heba ettim ama sizi ölümle cebeleşirken görünce bu hayat yaşamaya değer be dedim. | Open Subtitles | أتعلمون، لقد أمضيت كل الوقت محاولا قتل نفسي ولكن كان علي رؤيتكم يا رفاق على وشك الموت لأن أدرك أن الحياة تستحق العيش |
Hayatı için savaştı... çünkü hayat yaşamaya değer. | Open Subtitles | قاتلت من أجل حياتها لأن الحياة تستحق العيش. |
Bir an için, sonunda yaşamaya değer bir şey bulduğunu düşünmüştüm. | Open Subtitles | لقد ظننت للحظة هناك بأنك وجدت أخيرا الشيء الذي يستحق العيش من أجله |
Ona yaşamaya değer bir hayat vermek. | Open Subtitles | بل بالقتال لمنحه شيئاً يستحق العيش من أجله |
Ama eğer bu yaşamaya değer tarafımı öldürmek anlamına geliyorsa ben bu oyunu böyle oynamayacağım. | Open Subtitles | لكن لو أن ذلك يعني إخماد ما يجعلني أشعر بقيمة الحياة فلن أجتنب محنتي بتلك الطريقة |
Gidip hizmetli karıma ve çocuklarıma, hayatın yaşamaya değer olduğunu söyleyeyim. | Open Subtitles | سأقول لزوجتى عاملة النظافة و أطفالى عمال النظافة أن الحياة تستحق العيش |
Böyle bir hayatın yaşamaya değer olmadığını söylemek, diğer felçlileri gücendirecekse de, bunu anlarım. | Open Subtitles | يمكنني أن أفهم إحساس الآخرين بالإساءة عندما أقول أن الحياة هكذا لا تستحق العيش |
Gözden geçirilmemiş hayatın yaşamaya değer olmadığı söylenir. | Open Subtitles | يقولون ان الحياة عديمة التجارب لا تستحق العيش |
Ondan sonra hayatının yaşamaya değer bir anlamı kalmamış gibiydi, anlıyor musunuz? | Open Subtitles | و بعد ذلك , بالنسبة إليها لم تعد الحياة تستحق العيش . أتفهم ما أعنيه ؟ أردتُ فقط إسعادها مجدداً |
Ah... onsuz hayatının yaşamaya değer olmadığını mı söylemiş? | Open Subtitles | قالت أن الحياة لا تستحق العيش من دونه؟ لا تفكري في ذلك. |
Onun hayatını yaşamaya değer kılan tek şey olduğumu söylüyordu. | Open Subtitles | تقول بأنني الأمر الوحيد الذي يجعل حياتها تستحق العيش |
Paranın, dünyadaki en önemli şey olduğunu mu yoksa yaşamaya değer tek hayatın, tutku ile bağlı olduğun hayat olduğunu fikrini kabul ederek mi? | Open Subtitles | المفهوم القائل بإن المال أهم شيء في الحياة أو فكرة أن الحياة التي تستحق العيش تلك التي تهتم فيها بما تفعله |
Ünlüler hayatı yaşamaya değer kılar. | Open Subtitles | و لكنك تعلم , المشاهير يجعلون الحياة تستحق العيش |
yaşamaya değer bir hayat kurma şansın bile olur. | Open Subtitles | أعني, ربما يكون لك في فرصة في عيش حياة تستحق العيش |
Olur da gelmezse de, bu durum bu insanları oldukça karanlık bir ruh haline itip, hayatın yaşamaya değer olup olmadığını sorgulamalarına neden olacaktır. | Open Subtitles | و علي العكس عدم حضورها سيكون كافياً لدفع هؤلاء الناس إلى مكان مظلم جداً و للتشكيك فعلاً بكون حياتهم تستحق العيش |
Ama hayat yaşamaya değer. | Open Subtitles | بالله عليك, هُنالك اشياءاً أخرى تستحق العيش لأجلها. |
Birincisi biliyordum ki, nesnel konuşuyorum, iyi bir hayatım olmuştu ve eğer bir iyileşebilirsem öte tarafta bir şeyler vardı yaşamaya değer. | TED | الأولى هي أنني كنت أعلم، موضوعياً، أني كنت أعيش حياة جيدة، و أنني إن تحسنت، سوف يكون لدي أمر يستحق العيش لأجله في نهاية المطاف. |
Risksiz bir dünya yaşamaya değer bir yer olmazdı. | TED | سيكون العالم - من دون مخاطر- لا يستحق العيش. |
Televizyon olmadan gerçekten yaşamaya değer mi ki? | Open Subtitles | هل يستحق العيش بعالم يخلو من التلفاز؟ |
Ama eğer bu yaşamaya değer tarafımı öldürmek anlamına geliyorsa ben bu oyunu böyle oynamayacağım. | Open Subtitles | لكن لو أن ذلك يعني إخماد ما يجعلني أشعر بقيمة الحياة فلن أجتنب محنتي بتلك الطريقة |