Preskot yalnız biri. Herşeyi şu an sahip olduğu işi. | Open Subtitles | كيفن, بريسكوت رجل وحيد هذا العمل هو الشّيء الوحيد الذي عنده |
Beni gizemli yalnız biri olarak gösterdiğini düşünmüştüm. | Open Subtitles | ظننت أن ذلك يجعلني أبدو مثل رجل وحيد غـامض. |
Çünkü şöhreti ve servetine rağmen yalnız biri olarak beni etkiliyor. | Open Subtitles | لأنه، على الرغم من الشهرة والثروة، انه يبدو لي أنه رجل وحيد. |
Hayır, yok. yalnız biri bence. | Open Subtitles | لا، لست كذلك إنه وحيد أعتقد |
Sevgili Grandük, sadece geceleri mi yalnız biri oluyorsun? | Open Subtitles | أخبرنى حبيبى الدوق الأكبر أليس فى وقت متأخر من الليلة البارحة قلت إنك شخص وحيد |
Havadan sudan konuşan yalnız biri gibiydi. | Open Subtitles | *قال خطبه صغيره, رجل وحيد يتكلم عن الطقس وما الى ذلك* *حاولت أن أكون لطيف 000* |
Havadan sudan konuşan yalnız biri gibiydi. | Open Subtitles | *قال خطبه صغيره, رجل وحيد يتكلم عن الطقس وما الى ذلك* |
Tamamen yalnız biri. | Open Subtitles | إنه وحيد تماما |
Pekala, demek ki fevri ve muhtemelen genç, belki de kaybedecek bir şeyi olmayan yalnız biri. | Open Subtitles | حسنا .إذن هو متهور ، على الأرجح شاب ربما شخص وحيد ليس لديه ما يخسر |
Yani Owen kendini anlaşılmamış yalnız biri olarak tanımlıyor. | Open Subtitles | إذا يبدو أن (أوين) شخص وحيد يساء فهمه |