Ve beni onu bir dolaba tıkıp geceleyin orada tutmaya zorladılar. | Open Subtitles | و أجبروني على حشره في خزانة و إبقائه فيها طوال الليل |
Üzgünüm evlat başka çarem yoktu. Beni zorladılar. | Open Subtitles | أنا آسف يا بنى، لم يكن لدي إختيار، لقد أجبروني |
Bu şekilde insanların belgelerine ulaşarak yasayı çiğnediler belki evet, ama aynı zamanda o firmayı ürünlerini düzeltmeye zorladılar. | TED | بتطفلهم بهذا الشكل على ملفات الناس، نعم، لقد خرقوا القانون، لكنهم أيضاً أجبروا الشركة المصنعة على إصلاح منتجهم. |
Kaçmaya çalıştık ama etrafımızı sarıp bizi bir tarlaya doğru yürümeye zorladılar. | Open Subtitles | حاولنا الفرّار لكنهم أمسكوا بنا، و أجبرونا بالمشي خلال الحقل |
Baronlar beni öldürmekle tehdit etti, size ihanet etmem için beni zorladılar. | Open Subtitles | البارونات هددوا حياتي وأجبروني علي التوقيع عليها وخيانتك. |
O şeytanlar beni pişman olacağım şeyleri yapmaya zorladılar, seni bırakıp gitmek gibi. | Open Subtitles | انهم هم الذين جعلوني افعل اموراً كثيراً يؤسف لها مثل تركي لك |
- Senin suçun değil. Seni zorladılar. | Open Subtitles | ليست غلطتك لقد أجبروك على فعل ذلك |
demedi. Belki "Beni zorladılar." dedi ama asla yaşanmadı demedi. | TED | مجدداً، ربما قالوا:" لقد أُجبرت"، ولكن لم يقولوا قط أنها لم تحدث. |
- Gerçek şu ki Raylan başka çarem yoktu. Beni buna zorladılar. | Open Subtitles | في الواقع لم يكن لي الخيار لقد أجبروني على ذلك |
Beni onu hayatta tutmam ve güçlendirmem için zorladılar. | Open Subtitles | أجبروني على إبقائه على قيد الحياة ، لتعزيز له. |
diye düşünüyor. Ama benim için, hocalarımın bazıları müebbet yatıyor ve bu insanlar hayatıma girebilecek en iyi insanlardı, çünkü beni hayatıma dürüstçe bakmama zorladılar ve kendi kendimin karar verme aşamasında meydan okumama zorladılar. | TED | ولكن في حالتي، بعض المرشدين الذين يقضون عقوبة السجن المؤبد كانوا من أفضل الأشخاص الذين تواجدوا بحياتي، لأنهم أجبروني على النظر في حياتي بصدق، وأجبروني على تحدي نفسي لاتخاذ قرارتي. |
Başkenti tahliye ettirdiler ve insanları çalışma kamplarında yaşamaya zorladılar. | TED | قاموا بإخلاء العاصمة و أجبروا الناس بمخيمات العمل |
Annelere ölü oğullarının kellelerini taşıttılar, babaları kendi kızlarının ırzına geçmeye zorladılar. | Open Subtitles | أجبروا الأمهات على حمل رؤوس أبنائهن وأرغموا الآباء على اغتصاب بناتهم |
Geçen ay, bizi yasal ofislerimizden çıkmaya zorladılar. | Open Subtitles | أجبرونا الشهر الفارط على الخروج من مكاتبنا اللائقة |
Bizi onları geçitten geri götürmeye zorladılar. | Open Subtitles | أجبرونا على العبور خلال البوابة |
Sevdiğim insanları ve yerleri terk etmeye zorladılar! | Open Subtitles | وأجبروني على التخلي عن الناس والأماكن التي أحببتها. |
Beni ihtiyarın tekini emzirmeye zorladılar. | Open Subtitles | لقد جعلوني أقوم بترضيع رجل عجوز |
O ölürken seni izlemeye zorladılar. | Open Subtitles | لقد أجبروك على أن تشاهد موتها |
Dostlarını beslemesi için kızı zorladılar. | Open Subtitles | لقد أُجبرت على أن تغذي عشيرتهم |
- Hayır. Onu kasayı açmaya zorladılar. Onu öldürüp bir yakıt deposuna tıktılar. | Open Subtitles | لا أنا متأكدة أنهم جعلوه يفتح الخزنـة قم قتلوه ووضعوه في كبسـولة الطائرة |
Serumumdan daha fazla üretmek için beni kimyasal depolara girmeye zorladılar yarasa DNA'sı yerine diğer hayvan DNA'larını yapmamı istediler. | Open Subtitles | أجبراني على سرقة مستودعات كيميائية لصنع المزيد من مصلي... باستبدال الحمض النووي للخفاش... بحمض نووي لحيوانات أخرى. |
Seni zorladılar mı? | Open Subtitles | هل أجبرك أحد على ذلك؟ |
Bu yüzden ikinci kitabında bu sözlerini geri alması için onu zorladılar. | Open Subtitles | لذا أجبروه أن ينكر في الكتاب الثاني. لكن ماذا عن هذا ؟ |
Masum seyircilere mahkeme celbi gönderdiler ve onları ifade vermeye zorladılar. | Open Subtitles | واستدعوا أشخاصًا بريئيين قسرًا وأجبروهم على الشهادة. |
Fikir onlarındı, biraderler. Beni yapmaya zorladılar. Masumum! | Open Subtitles | الفكرة كانت فكرتهم، لقد أرغموني على ذلك أنا بريئ |
Onu Zzyzx'ten gitmeye zorladılar ve öldürdüler. | Open Subtitles | لقد أرغموه على الخروج من زايزكس وبعدها قتلوه |
Ya da daha doğrusu... buna zorladılar. | Open Subtitles | أو بمعنى أخر, أجبرونى على الإستنساخ. |