Ama anladım ki Afrika'yı mükemmelleştirmek için liderlik meselesi üzerine kafa yormak gerektiyor. | TED | كما أدركت بأن جَعْلَ أفريقيا عظيمة سيتطلب منا مناقشة قضية القيادة. |
"Bilgeliği, deliliği ve akılsızlığı kalbime öğrettim, ve anladım ki herşey kibir ve ruhun sıkıntısı." | Open Subtitles | ونعم، أعطيت قلبي لمعرفة الحكمة ولمعرفة الجنون والحماقة وأنا أدركت بأن كل هذا كان زهواً |
Sonunda anladım ki, o annem olacak karı indirimde olmayan hiçbir şeyi almıyordu. | Open Subtitles | حتى أدركت بأن أمي اللعينة لا تشتري شيئاً ليس عليه حسم |
Ama inceledikçe şunu fark ettim ki... bu çürüme çok daha yukarılara uzanıyordu. | Open Subtitles | ولكن عندما بدأت التحقيق أدركت بأن الفساد طال أناساً في مراكز أعلى بكثير |
İşte o anın hayatımın sembolik ani olduğunu fark ettim. | TED | أدركت بأن هذه كانت لحظة رمزية في حياتي. |
Para kazanmaya çalışırken dünyada yaşamanın hiç kolay olmadığını fark ettim. | Open Subtitles | بعد أن قمت بجمع النقود لقد أدركت بأن العيش في عالم البشر ليس سهلآ |
Suya ulaşmak için tek şansımızın oraya üstten girmek olduğunu anladım. | Open Subtitles | أدركت بأن فرصتنا الوحيدة للوصول إلى الماء كانت بالسقوط من الأعلى |
Sonunda anladım ki, o annem olacak karı indirimde olmayan hiçbir şeyi almıyordu. | Open Subtitles | حتى أدركت بأن أمي اللعينة لا تشتري شيئاً ليس عليه حسم |
anladım ki babam ve abim bu katillerden daha iyi değillerdi. | Open Subtitles | أدركت بأن أبي وأخي ليسوا بأفضل حالاً من هؤلاء القتلة |
Ve sonra anladım ki eğer seninle; ya da annenle yüz yüze gelmezsem eğer size ne olduğunu söylemezsem tıpkı o eski araba gibi olur. | Open Subtitles | و بعدئذ أدركت بأن اذا لم أستطع مواجهتك أو أمك , اذا لم أستطع أخبارك ماذا كان يحدث |
O an anladım ki, tek yapabileceğiniz onlara en iyi yaptığınız şeyi öğretmek ve kendi yollarını bulacaklarına inanmak. | Open Subtitles | هذا عندما أدركت بأن كل ما تستطيع فعله أن تعلمهم أفضل ما تستطيع واطمئن بأنهم سيجدون طريقهم |
Sonra anladım ki haftalardır ilk defa işle ilgili şeyler düşünmüyorum. | Open Subtitles | أدركت بأن هذه هي المرة الأولى في الأسبوع التي لمْ أكن أفكر فيها بالعمل |
anladım ki uzay ve gelişim üzerine bir kariyerim olabilirdi. | TED | ووقتها أدركت بأن مهنتي يمكن أن تكون في مجالي الفضاء والتنمية . |
Bu gerçekleşecek ve Antarktika’nın korunması ile bizim dünyada var olabilmemizin birbiriyle bağlantılı olduğunu fark ettim. | TED | سوف يحدث ذلك، وأنا أدركت بأن الحفاظ على القارة القطبية الجنوبية وبقاؤنا هنا على كوكب الأرض مرتبطان. |
Bu sonbahar dualarımın yanıt bulduğunu fark ettim. | Open Subtitles | هذا الخريف، أدركت بأن جميع صلواتي قد استجيبت |
Seninle dünya arasında ulaşılmaz garip, boş bir tünelin olduğunu fark ettim. | Open Subtitles | أدركت بأن بينكِ وبين عالم بعيد عن الوصول دائمًا هناك نفق غريب وفارغ |
Ancak Booth kalemimi kırdığında, aynı tip bir sakatlığa sebep olabilecek başka bir yolun da mevcut olduğunu fark ettim: | Open Subtitles | و لكن عندما كسر بووث قلمي الرصاص أدركت بأن هناك طريقة أخرى لإحداث نفس المستوى من الأذى |
Liseden beri hayatımın değişmediğini fark ettim, ve bu durumda olan bir tek ben değildim. | Open Subtitles | أدركت بأن حياتي لم تتغير منذ المرحلة الثانوية ولم أكن وحيدا |
Sadie Abramovitch'in kanser olmadığını fark ettiğimde her şey yerli yerine oturdu. | Open Subtitles | كل شيء مفهوم عندما أدركت بأن " سيدي " ليس لديها سرطان |
Kısa süre sonra, bunun pek doğru olmadığını fark ettim. | Open Subtitles | لاحقاً أدركت بأن ذلك ليس حقيقياً بالضبط |
Keşif denen şeyin çoğunlukla başarılı olmayan şeyleri bulma süreci olduğunu anladım, ve bilginin sınırlarını zorladıkça başarısızlığın kaçınılmaz olduğunu. | TED | وهكذا أدركت بأن الاكتشاف هو غالبًا عملية إيجاد أشياء لا تعمل، والفشل هو حتمي عندما تتخطى حدود المعرفة. |
En sonunda, hayatın uzun bir sarsıntılı yolculuk olduğunu anladım. | Open Subtitles | لقد أدركت بأن الحياة هي مرحلة عصبية كبيرة |