Şey, bilirsin, şu an en önemli şeyin sağlığınız olduğunu düşünüyorum. | Open Subtitles | حسناً ، أتعلم ، أعتقد أن الشيء الأهم الآن هو صحتكم |
Onun üzüleceği tek şeyin kötüce sarılmış bir esrar olduğunu sanmıştım. | Open Subtitles | اعتقدت أن الشيء الوحيد الذي أغضبه هي سيجارة ملفوفة بشكل سيء |
Ve son bir ipucu, bu da çok önemli: Önemli olan tek şeyin hayallerinizin kendisi olduğuna inanın. | TED | وهناك نصيحة أخرى و هي مهمة حقاً: و هي : آمن أن الشيء الوحيد الذي يهم هي الأحلام ذاتها. |
Fakat şimdi, onurlu olmak için yapılabilecek tek şey sabıkalı olmak. | Open Subtitles | الآن، أعتقد أن الشيء المشرف أن تكون مجرماً |
Bence yapılabilecek tek şey bizim burada kalıp onu uzağa göndermemiz, böylece kendi yaptığımız pisliği kendimiz temizleyebiliriz. | Open Subtitles | أظنّ أن الشيء الوحيد الذي علينا فعله هو إرسالها بعيدًا على حين نبقى ونتدبر الفوضى التي أضرمناها |
Ve o dönem zor zamanları atlatmak için ihtiyacımız olan tek şeyin bir milyon dolar olduğunu düşünmüştüm. | TED | وأعتقد أن الشيء الوحيد الذي كنّا نحتاجه في ذلك الوقت كان قرضا بمليون دولار يسمح لنا بتجاوز تلك الأوقات الصعبة. |
Yapabileceğimiz tek şeyin, kanıtlar toplayıp bunları dışarı çıkarmak olduğunu söylemişti. | Open Subtitles | لقد قال أن الشيء الوحيد الذي يمكننا القيام به هو القيام باخراج الدليل |
Doktorlar, hayatımı kurtarabilecek tek şeyin kemik iliği nakli olduğunu farkettiklerinde hastanede tedavi altındaydım. | Open Subtitles | كنت في المستشفي أتلقّي العلاج عندما أدرك الأطبّاء أن الشيء الوحيد الذي يمكن أن ينقذ حياتي |
Bu esrarengiz şeyin, kadın tavlamak için yapılan bir davranış olduğunu düşünmüştüm. | Open Subtitles | إعتقدت أن الشيء الغامض هو سبب كى تجذب المرأة |
Hallediyorum. Ancak şu kötü şeyin, kötü şey olmadığı ortaya çıktı. | Open Subtitles | بالفعل, ولكن إتضح أن الشيء الشرير لم يكن شريراً |
- Evet, bunca zaman bizi ayrı tutan şeyin seks olduğunu sanıyordum. | Open Subtitles | طوال هذا الوقت ظننت أن الشيء الذي كان يبقينا بعيدين كان أمر الجنس |
Dünyadaki en değerli şeyin... kütüphanede olmadığını unutma. | Open Subtitles | لكن عليك أن نتذكر شيئا واحدا فقط أن الشيء الأكثر قيمة في العالم ليس هنا في المكتبة |
Buna olabilir mi? Ve kaseti mahvedecek tek şeyin HCl buharı olduğunu bilmenize. | Open Subtitles | وبمعرفة أن الشيء الوحيد الذي يفسده الحمض الهيدروكلوريكي هو الشريط |
Bir çatışmanın ortasındaysanız, yapabileceğiniz en iyi şey, hiçbir şeyin işleri daha kötüleştirmemesini ummamaktır. | Open Subtitles | أعتقد أن الشيء الوحيد الذي عليك فعله عندما تكون وسط هذا هوأنتتمنىألا يحدث ما يزيد من سوء الأمور |
Pazarlamada en etkili şeyin bolluk olduğunu düşünüyorum. | Open Subtitles | أجد أن الشيء الأكثر إثارة . حول أبحاث السوق هو التنوع |
Yani gördüğümüz o şeyin o insanları öldürdüğünü anlamak için bir diplomaya ihtiyacım yok. | Open Subtitles | لا أريد أدلة أخرى تثبت أن الشيء الّذي رأيناه هو نفسه الّذي قتل أولئك الناس |
Her zaman, güvenebileceğim tek şeyin, dürüstlüğün olduğunu düşünmüştüm. | Open Subtitles | تعرفين، دائماً كنت أظن أن الشيء الوحيد الذي يمكنني أن أعتمد عليك به هو الصراحة |
Bu tedavi pre-frontal lobotomi idi. Böylece karar verdiler-- yine önceden bunu bilmiyordum, Daha sonra öğrendim-- ki bu 43 yaşındaki adama yapılabilecek tek şey pre-frontal lobotomiymiş. | TED | عملية جراحية دقيقة فى الفص الجبهى للمخ. لذلك فقد قرروا -- لم أكن أعلم بهذا، مجددا، اكتشفت ذلك لاحقا -- أن الشيء الوحيد الذى يمكن فعله لهذا الرجل البالغ من العمر 43 عاما هو أن يخضع لهذه العملية عملية الفص الجبهى. |