| -Bilgisayarları seviyorum ama her zaman suçu yerinde incelemek daha iyidir. | Open Subtitles | أحببْ تلك الحاسباتِ، لَكنَّه دائماً حَسّنْ أوضاع لرُؤية الجريمةِ في السياقِ. |
| Böyle durumlarda evlilikten bahsetmeyi unuturuz. | Open Subtitles | في أوضاع كهذه ، إننا دائماً ننسى أن نذكر شيئاً عن الزواج |
| Ve bu güçle başa çıkmanın bir yolunu bulamazsak, kendimizi çok, çok ama çok hızlı biçimde düşünülemez durumlarla karşı karşıya bulacağız. | TED | وإذا لم نستطع معرفة طريقة التعامل مع ذلك العزم، فسنجد أنفسنا نواجه بسرعة أكبر وأكبر أوضاع لا يمكن التفكير بها ببساطة. |
| Dışarıda gördüğünüz uyuşturucu trafiğinden dolayı kötü koşullarda yaşayan insanlar için. | Open Subtitles | إنه للأشخاص الذين يعيشون.. في أوضاع سيّئة جدا.. تعرفين ، مع نشاط المخدرات في الخارج |
| HERMAN, SANIRIM DISARI BAKSAN iyi olur. | Open Subtitles | هيرمان، أعتقد أنت يُحسّنُ أوضاع نظرةً خارج. |
| İçinde bulunduğumuz şartları herkes biliyor. | Open Subtitles | الجميع يعرف أوضاع هذه الأوقات التي نعيشها |
| Böyle pozisyonları kurabiye fabrikasında göremezsin. | Open Subtitles | أوضاع مثل هذه لا تراها في مصنع بسكويت |
| Belki böylesi daha iyidir. | Open Subtitles | حَسناً، هو من المحتمل حَسّنْ أوضاع ذلك الطريقِ. |
| Brontë olması, Hilton olmasından daha iyidir. | Open Subtitles | حسنا, تحَسّينْ أوضاع الأخت برونيت مِنْ الأخت هيلتون |
| Eminim iyidir. Bilirsin darboğazda olan insanlar dikkatleri sohbetle dağıtıldığında daha iyi iş çıkartırlar. | Open Subtitles | مُتأكّد أنّها بخير، أتعلم، الناس الذين في أوضاع صعبة يُبلون بشكل أفضل عندما يتمّ تشتيت إنتباههم بالكلام. |
| Bazen uykuya dalmadan önce kendisini şehvetli durumlarda hayal eder. | Open Subtitles | أحياناً قبل أن تنام تتخيّل نفسها في أوضاع مثيرة |
| Böyle durumlarda tek yetkili yangındır. | Open Subtitles | في أوضاع كهذه الوحيد الذي لديه الإختصاص هو الحريق |
| Ama böyle durumlarda uygulamam gereken belli kurallar var. | Open Subtitles | لكن هناك بروتوكول معين علي أن أتبعه في أوضاع كهذه |
| Seni şaşırtabilir ama ben böyle durumlarla başa çıkabilecek donanıma sahip değilim. | Open Subtitles | قد تتفاجأ لكنّي لستُ مستعدّة. للتعامل مع أوضاع كهذه. |
| Çünkü tecrübeyle sabitti ki, Almanlar, kritik durumlarla başa çıkma konusunda bir hayli hünerliydi. | Open Subtitles | لأن المرء كان يعلم بسابق خبرة القتال ... مدى القدرة المدهشة عند الألمان على استعادة السيطرة فى.. أوضاع حرجة كهذا الوضع |
| Ray, endişelenecek bir şey yok. Bu durumlarla baş etmeyi bilirim. | Open Subtitles | لا تقلق، أعرف تدبير أوضاع كهذه |
| Bazı çocuklar korkunç koşullarda dünyaya geliyor ya da deformasyonlarla ya da hastalıklarla doğuyorlar... | Open Subtitles | بعض الأطفال يولدون في أوضاع سيئة للغاية أو يولدون... |
| Bir fikriniz var mı... hint savaşçıların hangi koşullarda çalıştığını? | Open Subtitles | "هل لديكم أيّ فكرة عن أوضاع المقاتلين الهنود؟" |
| Aynı ölçüde coşkulu ama daha az duyulmuş bir müzik parçası daha iyi olur diye düşünüyorum. | Open Subtitles | وهو يَخْطرُ لي الذي ربما مذكّر على حد سواء، أقل قطعة مألوفة مِنْ الموسيقى قَدْ يُحسّنُ أوضاع ضربةَ. |
| Anladığım kadarıyla, Mekanın şartları onun çalışmasına uygun değil. | Open Subtitles | ممّا فهمتُ، لا تدعم أوضاع هذا المكان أسلوب عمله |
| Ed'in en sevdiği pozisyonları anlatırsınız. | Open Subtitles | عن أوضاع (إد) المفضّلة. |