Seninle bir problemim yok. Sadece sinirli çıkış yapmaya hastayım. | Open Subtitles | ليست لدي مشكلة معك، إنما لا أستطيع مقاومة الخروج العاصف |
Daha iyi veya kötü değil, Sadece alışmam gereken bir şey. | Open Subtitles | ليس أفضل أم أسوأ إنما شيء عليّ ان أعتاد عليه هنا |
Hayır, Sadece... ne tür bir adam diğerlerine takma adlar koyarak etrafta dolaşır? | Open Subtitles | كلا، إنما أي نوع من الرجال يمشي في الأرجاء ليعطي باقي الرجال، ألقابًا؟ |
Sadece, bunca şey varken şu an doğru zaman değil. | Open Subtitles | إنما الآن ليس وقتًا مناسبًا في ظلّ كل ما يجري. |
Çünkü en sonunda veriler yok, en sonunda sizi eğrinin sağına veya soluna yerleştirecek şey yalnızca aldığınız riskler. | TED | لأنه في النهاية، إنها ليست البيانات إنما المخاطر هي من سترسو بك على الطرف الأيمن من المنحنى. |
Bu haneye tecavüz değil. Sadece arkadaşımın evini kontrol ediyordum. | Open Subtitles | لم يكُن اقتحام عنوة، إنما كنت أطمئن على بيت صديقة. |
Yok, Sadece başka eyaletlerden gelen bir sürü araba gördük de. | Open Subtitles | كلّا، إنما نرى كثير من سيارات عليها لوحات من ولايات أخرى |
Şu anda Sadece yorumcu olarak size bunu çaldım işte burda yorumcuyum. | TED | إنما فقط كنت أقدمها كدور المترجم وها أنا ذا المترجم. |
Belki eksik olan Sadece kadınlar değildi, asıl eksiklik kadınsı değerler olan şefkat, merhamet ve kabullenmeydi. | TED | ربما ما نفقده هو ليس المرأه فقط، إنما قيم المرأة من تعاطف ورحمة وتضامن. |
Bu Sadece ilk olumlu sonuç ama bu tarz araştırmalar bize Alzheimer'ın bir hastalık olduğunu, onu anlayabileceğimizi ve tedavi edebileceğimizi gösteriyor. | TED | هذه فقط نتيجة إيجابية أولية، إنما بحث كهذا يرينا أن الزهايمرز علة يمكننا محاولة فهمها و إصلاحها. |
Erkeklerden daha iyi olduğumuz için değil, Sadece ispat etmek için maskülinitemiz yok. | TED | ليس أننا أقضل من الرجال، إنما فقط أنه ليس علينا أثبات رجولتنا. |
Kendi kurallarımızı seçebileceğimize inanıyorum ve Sadece robot tasarlamıyoruz, aynı zamanda kendi insan kolektifimizi tasarlıyoruz ve eğer yaparsak işte o zaman, çok güzel olacaktır. | TED | أؤمن أنه يمكننا أن نختار قوانيننا و نصمم ليس فقط الآليين و إنما نصمم نظامنا الإنسانس الاجتماعي وإذا فعلنا هذا، ومتى فعلناه سيكون شيئا رائعاً |
Duygularımdan daha güçlü olan şey ise; benim farkındalığımdır çalkantılı olan Sadece cinsiyetler Sadece kimlikler değildir hayatın kendisi bir çalkantıdır. | TED | وأقوى من مشاعري هناك وعيي أنه ليس الجنس فقط، وليست الهوية فقط، إنما الحياة نفسها مضطربة. |
Dahası, bu kadar değil, Sadece bu değil, ayrıca gerçekten çok, çok çalışmalısınız. | TED | وليس هذا فقط ,, ليس هذا فقط .. إنما يتوجب العمل بكل إصرار بكل ما تحمل الكلمة من معنى |
Yine, buradaki hedef Sadece sahip olduklarını insanlara satmak değil; buradaki hedef inanan insanlara senin inandığını satmaktır. | TED | ليس الهدف هو البيع للأشخاص الذين يحتاجون ما لديك، إنما الهدف أن تبيع للأشخاص الذين يؤمنون بما تؤمن. |
Hedef Sadece iş arayan insanları... işe almak değil; Senin inandığına inanları işe almaktır. | TED | الهدف ليس أن توظف أشخاصا يحتاجون عملا، إنما توظيف أشخاص يؤمنون بما تؤمن به. |
Sadece Tamaki değil, İnoue ve diğerleri de heyecanlı. Anlaşılan Kyoto diğer direniş gruplarına da destek çıkmış. | Open Subtitles | ليس فقط تاماكي غاضب , إنما إينو و الاخرين أيضاً غاضبون |
Üzgünüm anne. Huysuz değilim, Sadece yorgunum. | Open Subtitles | عذراً يا أمي , أنا لست غاضبة إنما متعبة فحسب |
Tarifimde sorun yok. Sadece yeteri kadar değildi. | Open Subtitles | تركيبتي كانت جيدة إنما لم تكن هناك كمية كافية منها |
Çürütme olmadan tartışma olmaz, yalnızca ahkam kesmek olur. | TED | من دون دحض الفكرة، إنها ليست مناظرة، إنما مجرد إلقاء مواعظ. |
Seni iki yüzlü seni. Bilmemi değil, bahsediyor olmamı umursuyorsun. | Open Subtitles | أيتها المنافقة، أنت غير مهتمة بمعرفتي إنما يهمك حديثي عنهم |
Bu dayanıklı araçlar, demirden ya da çelikten yapılmamıştı fakat beklenmedik biçimde yumuşak olan bir şeyden yapılmıştı: pamuktan. | TED | لم تُصنع هذه الهياكل القاسية من الحديد أو الفولاذ، إنما وعلى نحوٍ غير متوقع صُنعت من مادةٍ لينة: القطن. |