O beyin asla sağır değil. Fare kapanı gibi çalışıyor. | Open Subtitles | لا يوجد ماهو معاق في ذلك الرأس، إنه يعمل بذكاء |
Eyalet hükümetinde çalışıyor ve bütçemiz hakkında bize tavsiye vermek için geldi. | Open Subtitles | إنه يعمل لدى مجلس الحكومة وهو هنا لينصحنا عن كيفية إدارة ميزانيتنا |
Şikago çöp ve temizlik departmanına bağlı kamyon şoförü olarak çalışıyor. | Open Subtitles | إنه يعمل في دائرة شيكاغو للنفايات والصرف الصحي كسائق شاحنة نفايات |
Giydiklerin, tavırların sende işe yaramış ve bende de işe yarıyor. | Open Subtitles | . إنه يعمل بالنسبة إليك . و يعمل بالنسبة إلي أيضاً |
Denedim. İşe yarıyor. Bazı insanlar buna yaşam tarzı değişikliği diyor. | TED | أنا جربت ذلك. إنه يعمل. بعض الناس سيطلقون عليه تغيير نمط الحياة |
Bacağını kaybetti. Akademide hocalık yapıyor, Bahriye laboratuvarları için danışmanlık yapıyor. | Open Subtitles | إنه يعمل مُدرساً في الأكاديمية كما أنه مستشار للمختبرات سلاح البحرية |
Bakın, görüyor musunuz? İşe yaradı. | Open Subtitles | أنظروا, أترون ذلك, إنه يعمل لقد نجحت العملية |
Bu kadar kızgın olmasına şaşmamak gerek, adam asgari ücrete çalışıyor. | Open Subtitles | لا أتعجب لماذا هو غاضب، إنه يعمل على الحد الأذنى للأجور. |
O aslında il meclisinde çalışmıyor, sadece bu binada çalışıyor. | Open Subtitles | إنه لا يعمل لدى المجلس إنه يعمل فقط لدي المبنى. |
Telefon hattını onlarca kez kontrol ettim. Şimdi iyi çalışıyor. | Open Subtitles | لقد تحققت من خط الهاتف عشرات المرات، إنه يعمل الآن |
Bu, şu anda Kaliforniya'daki Bilgisayar Tarihi Müzesinde ve doğru hesap yapıyor. Gerçekten çalışıyor. | TED | هذا هو المحرك الموجود الآن في متحف تاريخ الحاسبات بكاليفورنيا، وهو يحسب بدقة. إنه يعمل بالفعل. |
The New York Times için çalışıyor ve maalesef ki, birkaç ay önce hükümetten memnun olmayan halk hakkında bir makale yazdı. | TED | إنه يعمل لجريدة نيويورك تايمز، و لسوء الحظ، قبل أشهر قلائل كتب مقالاً أثار استياء أشخاص في الحكومة. |
Zihinlerimiz çok fazla çalışıyor, saatte on binlerce şey düşünüyoruz, her zaman stresliyiz. | TED | إنه يعمل أكثر من اللازم، نحن نفكر بسرعة 10.000 في الساعة. نحن هائجون بشكل متواصل، |
Biliyorsun ki Hipodromda çalışıyor. | Open Subtitles | أبله من وراءه فائدة أنت تعلم إنه يعمل فى حلبة السباق |
Gelecekteki füzyon bombası üzerine çalışıyor. | Open Subtitles | إنه يعمل على صنع القنبلة الهيدروجينية القادمة |
Buna daha bir isim vermedim. Baş ağrısı için. Yemin ederim ki, işe yarıyor. | Open Subtitles | لم اسميه بعد, إنه من أجل الصداع, أقسم بالله إنه يعمل. |
Ne zaman başım ağrıyormuş gibi yapsam kullanıyorum, ... acayip işe yarıyor. | Open Subtitles | أستعمله كل مره أريد التظاهر بالصداع إنه يعمل كالسحر |
Hiçbir şey bilmiyor fakat işe yarıyor. | Open Subtitles | لا يعرف شيئاً، لكن نجح الأمر. إنه يعمل حقاً. |
Kriz bitirmede işe yarıyor, ama tabii ki aynı zamanda doğrudan beyin sinapsislerine bağlanıyor. | Open Subtitles | إنه يعمل على نهايات الخلايا العصبية، بالطبع، لكنه أيضاً يتصل مباشرةً بموصلات الدماغ. |
Hayır, ama anlamıyorum. Ruhu kurulu, işe yaradı. | Open Subtitles | لا ، لكنكم لا تفهمون . لوح الأرواح ، إنه يعمل |
O taksi şöförlüğü yaparak çok çalışıyordu ve... | Open Subtitles | إنه يعمل بجدّ من خلال قيادة سيارة الأجرة |
Rakamsal analizler üzerinde çalıştığını düşünmüştüm. Meğer teller üstünde de çalışıyormuş. | Open Subtitles | ظننت إنه يركز على التحليلات الرقمية لكن إتضح إنه يعمل أيضاً على الحزم |