Tüm hayal kırıklığı, korku ve yalnızlık, bir zamanlar hissettiğim ... | TED | اذ ان كل الإحباط والخوف والشعور بالوحدة والذي كنت أشعر به |
CA: Sizin konuştuğunuz bu dili seven, buradaki seyirciler gibi bir çok insanın yaşadığı hayal kırıklığı da bu bence. | TED | كريس: و لكنني أعتقد أنه الإحباط الذي يصيب الكثيرون، منهم الحاضرون هنا، هو الذي يجعلنا نتشوق إلى ما تتحدث عنه. |
Öldüğünde bile. Hayal kırıklığına uğramış. | Open Subtitles | على الرغم من أنهُ تُـوفِيَّ لأن الأمر كان في غاية الإحباط |
Profesyonel ve şahsi hayal kırıklığını aşma üzerine olan o şarkı neydi? | Open Subtitles | ماهي تلك الأغنية التي تحكي عن التغلب عن الإحباط الشخصي |
Kapının diğer tarafına geçtiğinde hayal kırıklığına uğrayıp, Depresyona gireceksin. | Open Subtitles | حياة مليئة بخيباتِ الأمل و الإحباط. بإنتظاركَ فور عبوركَ للطرف الأخر من ذلك الباب. |
Ve silahsız bir adamı sırf hüsrana uğradığınız diye soğuk kanlılıkla öldürmeyeceksiniz, o yüzden kesin şunu. | Open Subtitles | ولنتقتلرجل غير مُسلحبدمبارد، أخرج من عباءة الإحباط فحسب , أزح ذلك عنك. |
Bu hüsran ve suçluluk, teknoloji günlük hayatımıza girdikçe bizi daha çok mahvediyor. | TED | وهذا الإحباط والشعور بالذنب، يصاب صاحبه بالإجهاد كلما اقتحمت التقنية حياتنا العملية اليومية، وهذا يحصل كثيرًا. |
Ve yine çok uzun zaman, bu çocuklar ve aileleri gereksiz hüsranlar ve hayal kırıklığı yaşamak zorunda kaldılar | TED | ولمدة طويلة, هؤلاء الأطفال وذويهم عانوا من الإحباط المفرط واليأس. |
Mazide kalmış bu mucit ve ben, aynı hayal kırıklığı ve dertten muzdaripiz. | Open Subtitles | هذا الوغد القديم و أنا واجهنا نفس الحزن و الإحباط |
Hangisi daha büyük bir hayal kırıklığı bilmiyorum- ...birleşik alan kuramımı formüle etmemdeki başarısızlık mı, yoksa siz mi. | Open Subtitles | لا أعرف ما هو الإحباط الأكبر فشلي لصياغة نظرية الوحدة، أم أنتم |
Köşedeki sarhoş aptalın bahanesi hayal kırıklığı. | Open Subtitles | واللوت في حالة سكر في الزاوية الإحباط الكبير فقط يتوسل. |
Tanrım, elimi kırmasaydınız hayal kırıklığına uğrayacaktım. | Open Subtitles | كان يمكن أن يصيبني الإحباط إذا لم تضغط على يدي |
Tanrım, elimi kırmasaydınız hayal kırıklığına uğrayacaktım. | Open Subtitles | كان يمكن أن يصيبني الإحباط إذا لم تضغط على يدي |
Ayrıca evlilik ve ödül töreni konuşmaları da yaparım. Hayal kırıklığına uğramak istemiyorsan erken yer ayırt. | Open Subtitles | أنا أيضا أقيم معارض الحفلات احجز مبكرا لتفادي الإحباط |
Her gün, yüzündeki bu hayal kırıklığını görüyorum. | Open Subtitles | وكل يوم ، أرى علامات الإحباط ترتسم على وجهك |
İnsan bir yerden sonra hayal kırıklığını kaldıramıyor. | Open Subtitles | الرجل يستطيع أن يأخذ الكثير من الإحباط |
Depresyona yardımcı olduğu, ruh halini düzelttiğine dair araştırmalar var. | Open Subtitles | هنالك دراسات تظهر أنها تساعد في حالات الإحباط إنه يرفع من المزاج |
Kışın öyle fena bir Depresyona giriyor ki tam bir kış uykusu moduna giriyor | Open Subtitles | يصيبه الإحباط خلال الشتاء فيدخل في حالة سبات عميقة. لا يغادر المنزل. |
Yarattığı bu dava için yaptığı koşuşturmalar hüsrana uğramıştı. | Open Subtitles | كانت هناك مشاعر الإحباط في المحاكمة وفي الحالات التي اجراها |
İşte benim Boston'da keşfettiğim buydu -- yaşadığım dilsel hüsran aynı zamanda motive ediciydi. | TED | وهذا ما اكتشفته في بوسطن .. وهو أن الإحباط كان شديد التحفيز. |
Fakat bu depresyon modelini yıllarca sürdürdüm ve veriler tuhaf görünüyordu. | TED | ولكني أجريت نموذج الإحباط هذا لسنوات، وظهرت البيانات غريبةً بعض الشيء. |
Ben de hukuk çerçevesinde çalışma- nın böyle sinir bozucu olduğunu bilmiyordum. | Open Subtitles | أنا أيضا لم أعلم أنّ العمل بقيود القانون يسبب هذا الإحباط |
hüsrandan kıvranıyor olmalısın. Iska geçtin. | Open Subtitles | لا بدّ أنّ الإحباط يقتلك، قد أفسدتَ الأمر |
Bütün doktorlar oğlumun sonsuz düş kırıklığından öldüğünü kabul ettiler! | Open Subtitles | و كل الأطباء وافقوا علي ذلك لقد مات إبني من الإحباط المزمن |