Bana çok erken yaşlarımda yemek yemenin getirdiği ayrıcalığı öğretti. | TED | وقد علمني منذ الصبا عن الإمتياز الذي يمثله الطعام. |
Ve gerçekçi olmak gerekirse... ölümün tek ayrıcalığı bu. | Open Subtitles | .. و بصراحة. هذا الإمتياز الوحيد الذي تُشاركه مع الموتى. |
Neredeyse bir tür radyo ya da dahili radar gibi, hoşlandıkları fazladan bir ayrıcalık olarak düşünürler bu durumu. | Open Subtitles | إنهم يفترضون فى كل الحالات تقريباً أنها نوع من الإمتياز الإضافى يتمتعون به مثل استقبال راديو شخصى أو رادار مدمج فيهم |
Siz ve ben, ordumuz için, savaş madalyaları hakkında, araştırma yapma işine büyük bir sorumluluk ve imtiyaz vermişizdir. | Open Subtitles | الحرب إنتهت, أنا وأنت أعطينا مسؤولية عظيمة وحق الإمتياز للتحقيق على الوسام لجيشنا |
O ayrıcalığa hak kazandığınızda size bildiririm. | Open Subtitles | عندما أعتقد أنكم حصلتوا على هذا الإمتياز سأعلمكم بذلك |
Yani öğrencilerin, oda arkadaşlarının ani ölümünden dolayı yaşadıkları üzüntü nedeniyle bütün notlarının A olarak verilmesi kuralından. | Open Subtitles | قانون يمنح الإمتياز في كل الحصص لأي تلميذ يعاني من ضغوط عاطفية |
Bayilik vermezler ve taze malzeme kullanırlar. | Open Subtitles | فهم لا يمنحون الإمتياز و هم يستعملون مكونات جديدة |
Sen ve ekibin bu yarışa Mükemmellik ve profesyonellik katıyorsunuz. | Open Subtitles | أنت وفريقك تجلبان الإمتياز والمهنية لهذا العمل |
Hepimizin cephenin en önünde savaşma ayrıcalığı yok. | Open Subtitles | ليس لدينا جميعا الإمتياز بأن نحارب في الخطوط الأماميه |
Çok az kişinin geri kalanları avlama ayrıcalığı vardır. | Open Subtitles | لقد كان دائما الإمتياز لدى الأقلية أن تقوم بصيد الأغلبية |
Bunun dünyanın en büyük ayrıcalığı olduğunu düşünmüştüm. | Open Subtitles | إعتقدت بأنه سيكون الإمتياز الأعظم في العالم. |
Bence siz masanın bu kısmında oturacak ayrıcalığı yitirirdiniz. | Open Subtitles | وأعتقد بأنكم يارفاق خسرتوا الإمتياز للجُلُوس هنا في الطاولةِ. |
Siz de bilirsiniz ki Bayan Meyers, Birleşik Devletler hukukunda evlilik ayrıcalığı denen bir madde vardır. | Open Subtitles | كما تعرف، السّيدة Meyers، في القانونِ الأمريكيِ عِنْدَنا شيءُ مسمّى الإمتياز الزوجي، |
Sana bu ayrıcalığı tanımayacağım. | Open Subtitles | أمّا أنتِ لا يحقّ لكِ ذلك الإمتياز. |
Biriyle beraber, bizi intihara sürüklemeyecek ya da tarifsiz bir şekilde küçük düşürmeyecek biriyle beraber aynı yastıkta kocamanın nasıl bir ayrıcalık olduğunun farkına bile varamıyoruz. | Open Subtitles | ونحن لا ندرك ماهو الإمتياز لكي تشيخ مع شخصٍ ما شخص لا يقودك لكي ترتكبي جريمه... أو لا يقوم بإذلالك بحيث لا يمكنك إصلاحه |
Bu ayrıcalık, deniz yılanlarına aittir. | Open Subtitles | ذلك الإمتياز يعود إلى أفاعى البحر |
Bu ayrıcalık yanında sorumluluk gerektirir. | Open Subtitles | هذا الإمتياز يفرض واجبات معيّنة |
Siz ve ben, ordumuz için, savaş madalyaları hakkında, araştırma yapma işine büyük bir sorumluluk ve imtiyaz vermişizdir. | Open Subtitles | الحرب إنتهت, أنا وأنت أعطينا مسؤولية عظيمة وحق الإمتياز للتحقيق على الوسام لجيشنا |
Fransız imtiyaz bölgesine karşı gelmeye cesaret edemezler. | Open Subtitles | لن يجرؤ للسيطرة على منطقة الإمتياز الفرنسية. |
Hepiniz geleceği bilmek gibi bir ayrıcalığa sahipsiniz. | Open Subtitles | أنتم جميعاً عندكم الإمتياز لمعرفة المستقبل |
Açıkçası o ayrıcalığa henüz sahip değilmişim. | Open Subtitles | حسنا ، بوضوح أنا لم أكسب الإمتياز بعد |
Anlaşılan birilerinin binası A'yı haketti, değil mi? | Open Subtitles | يبدو أن شخصاً يبني طريقه نحو درجة الإمتياز |
Bayilik Emlak Şirketi'ni hiç duydun mu? | Open Subtitles | هل سمعتَ عن شركة الإمتياز العقاري؟ |
" Mükemmellik Gerçeğin Ucunda. " | Open Subtitles | فى الإمتياز فى نقل الحقيقة |
Biz öğrencilerimize mükemmeliyeti sunarız, kafa olmayı değil. | Open Subtitles | إننا ننطلب الإمتياز و ليس الإنتشاء |