Bu konuyu tartışmak istemiyorum artık. Yalnızca olumlu şeylere odaklanacağız, tamam mı? | Open Subtitles | لم أعد أريد التحدث عن هذا وسنركّز على الجانب الإيجابي فقط، حسنا؟ |
Bunun olumlu tarafı nedir, biliyor musunuz?' Bence her zaman bilgelik artar. | TED | هذا الشيء الإيجابي في الأمر، أنا أعتقد أن الحكمة دائما تنموا و تكبر. |
olumlu ve olumsuz tarafların bu tip söylemleri çok eskidir. | TED | الأن ,تصريحات من هذا النوع على الجانب السلبي وعلى الجانب الإيجابي قديمة جدا. |
Sizlere göstereceğim bir sonraki kısım pozitif motivasyon ile ilgili. | TED | الجزء التالي ، أريد ان أريكم شيئاً بخصوص الدافع الإيجابي |
Şu oldukça sıcak politik konuyu ele alalım pozitif ayrımcılık. | TED | دعونا نأخذ قضية سياسية واحدة ساخنة نوعًا ما، التمييز الإيجابي. |
Ancak şöyle bir şey var: Davranış bilimine akademik bir bakış yaptığımızda pozitif ve negatif uyarıcıların karşılaştırıldıklarını görürürüz. | TED | ولكن ما يهم هو التالي: تقليدياً، في الدراسات الأكاديمية للسلوكية، كان هناك مقارنة بين المحفز الإيجابي والسلبي. |
Şimdi, öğrendiğim dördüncü ve en önemli şey, olumlu bir değişim için görüntülerin nasıl kullanıldığı oldu. | TED | والشيء الرابع والأهم الذي تعلمته هو كيفية استخدام الصور لخلق التغيير الإيجابي. |
İnsanlarda, orta derecede stres ile benzer olumlu bir etki görürüz. | TED | نرى في الإنسان ذات التأثير الإيجابي عند التوتر البسيط. |
Trajediyi önlemek için, bizim yapabilecek hiçbir şeyimiz olmasa da Thomas'ın kısacık hayatında, olumlu bir etki bırakması için bir yol bulmak istedim. | TED | في حين أنه لا يمكننا فعل شيء لمنع الفاجعة أنا أردت أن أجد طريقًا لحياة توماس القصيرة ليكون لديه نوع من التأثير الإيجابي |
Eğer başarılıysan bu olumlu bir olay olduğundandır. | TED | إذا ما كنت ناجحًا فهذا بفضل التمييز الإيجابي. |
Al Gore: Sonunda olumlu alternatifler ekonomik sorunlarımız ve ulusal güvenliğimizle birleşiyor. | TED | آل غور: أخيراً البديل الإيجابي ينسجم مع التحدي الذي يواجه إقتصادنا وتحدي أمننا القومي. |
Umalım ki bunun, bu balinalar için olumlu bir etkisi olsun. | TED | لذا أرجو أن يأتي ذلك بالتأثير الإيجابي لهذه الحيتان. |
Geçmişe olumlu da bakabilirsiniz, olumsuz da. | TED | يمكنك التركيز علي الماضي الإيجابي أو الماضي السلبي. |
Bu fotoğraflardan görebileceğiniz gibi, pozitif bir değişiklik için grafik tasarımın gücü ve potansiyeli inkar edilemez. | TED | كما يمكنكم أن تروا في هذه الصور، فإن قوة وقدرة التصميم الجرافيكي كوسيلة للتغيير الإيجابي كبيرة بلا شك. |
Ödüle dayalı öğrenme süreci, pozitif ve negatif teşvik olarak adlandırılır ve şu şekilde devam eder. | TED | عملية التعلّم هذه المبنية على المكافأة وتُسمى التعزيز الإيجابي والسلبي، وتبدأ أساساً بما يشبه هذا. |
Biz, dünya vatandaşı olarak, şu an dünyadaki bu büyük pozitif değişimi hızlandırmak için eşsiz bir fırsata sahibiz. | TED | نحن كمواطنين عالميين لدينا الآن فرصة فريدة للإسراع بالتغير الإيجابي على نطاق واسع حول العالم. |
Ama benimki gibi bir bölgede büyürseniz pozitif ayrımcılık sizin gibi insanları engellemek için bir araçtır | TED | لكنكم إذا ترعرعتم في منطقة مثل هذه، فسترون أن التمييز الإيجابي هو بمثابة أداة لإبقاء الناس كما كنتم سابقًا. |
Öğrenme, akıl ve Tanrı'nın hatırlanması aracılığıyla gerçekleştirilen, pozitif dönüşüm anlamına gelir. | TED | وهو يحيل إلى التحول الإيجابي من خلال التعلم والحكمة وذكر الله. |
Sonunda insanları gerçekten neyin mutlu ettiğini öğrenmek için üniversiteye pozitif psikoloji okumaya gitmeye karar verdim. | TED | في النهاية، قررت الالتحاق بكليةٍ للدراسات العليا متخصصةً في علم النفس الإيجابي لأتعلم ما الذي يجعل الناس سعداء. |
Bu 1960'lardaki hastaneleri pozitif basınçlı ventilasyona yöneltti. | TED | مما أدى لتحول المستشفيات عام 1960 للتنفس بواسطة الضغط الإيجابي. |
Tabii ki, iyi tarafından bakarsak, hamile fıstıkların jimnastiğe gitmesine gerek yok. | Open Subtitles | بالطبع, الجانب الإيجابي الفتيات الحوامل لا يضطروا إلى الذهاب إلى صالة التمارين |