- Biraz öyle. - oraya gitmek güvenli mi hiç bilmiyorum. | Open Subtitles | إنّها قليلًا، لا أعرف إن كان من الآمن الذهاب إلى هناك. |
Aslında oraya gitmek istedim, ama işte... olay oranın dışarısında oldu. | Open Subtitles | لقد كنت أعتزم الذهاب إلى هناك. هنالك الأمر حدث، في الخارج. |
- Biraz öyle. - oraya gitmek güvenli mi hiç bilmiyorum. | Open Subtitles | إنّها قليلًا، لا أعرف إن كان من الآمن الذهاب إلى هناك. |
oraya gidip birkaç tutuklama yapabilirdik ama kimse bir şey görmemiş olacak. | Open Subtitles | بإمكاننا الذهاب إلى هناك و اجراء اعتقالات ولكن لم يرى أحدٌ شيئاً |
En sonunda, oraya gitmeyi bıraktık. | Open Subtitles | فى النهاية ،توقفنا عن الذهاب إلى هناك و بعد ذلك ؟ |
Antartik yarımadasında yaşayan 5,000 yıllık yosunları bulmak için oraya gitmeye çalışıyorum. | TED | فأنا أحاول الذهاب إلى هناك لإيجاد طحلب يبلغ من العمر 5 آلاف عام يعيش في شبه الجزيرة القطبية الجنوبية |
Gecenin bu saatinde oraya gitmek istemezsiniz. | Open Subtitles | أنت لا تريدين الذهاب إلى هناك في هذا الوقت من الليل |
Böyle şeylerde iyisindir. oraya gitmek zorunda kalacak mıyız? | Open Subtitles | أنت بارعٌ بذلك، هل يجب علينا الذهاب إلى هناك ؟ |
O da oraya gitmek istedi ama ben havamda değildim. | Open Subtitles | أرادت الذهاب إلى هناك أيضاً ولكن كنت عكر المزاج. |
Ada milli park alanında, ve oraya gitmek yasak. | Open Subtitles | إنها فى منتزه قومى و من المحرم الذهاب إلى هناك |
Bir anlaşma yaptım. Tek yapman gereken oraya gitmek. | Open Subtitles | اتفقنا , كل ماعليك فعله هو الذهاب إلى هناك |
Peki böyle bir zamanda oraya gitmek zorunda mısın? | Open Subtitles | هل ينبغي عليك الذهاب إلى هناك في مثل هذا الوقت ؟ |
oraya gidip elemani silkelemem lazim. En fazla iki gün. | Open Subtitles | أريد الذهاب إلى هناك وأيجاد ذلك الرجل، يومين كحد أقصى. |
Şanslıyız ki, milyonlarca mamut kalıntısı Siberya ve Alaska'daki sürekli buzulların içine gömülmüş durumda ve aslında resmen oraya gidip, bu kalıntıları çıkartabiliriz. | TED | لحسن الحظ ، نجد الملايين من بقاياهم منتشرة في الجليد مدفونة عميقاً في سيبيريا و آلاسكا، ويمكننا في الحقيقة الذهاب إلى هناك واستخراجهم. |
oraya gidip, o şarlatanlarla takılmayı sevmiyorum. | Open Subtitles | لا أحب الذهاب إلى هناك والتسكع مع المغفلين |
Yakınlarda ben de oraya gitmeyi düşünüyorum. | Open Subtitles | لأننى أنوى الذهاب إلى هناك وأصل إلى انجلترا |
oraya gitmeye hazır olup olmadığımdan emin değilim. | Open Subtitles | لستُ أدري ما إذا كنتُ أودّ الذهاب إلى هناك |
Oraya git. | Open Subtitles | الذهاب إلى هناك. |
Masamı terk etmeyi sevmem, tek başıma oraya gitmem bırak geçmişe gitmeyi. | Open Subtitles | حسناً، وأنا لا أحب أن أترك مكتبي، ناهيك عن الذهاب إلى هناك أو في الزمن. |
Ben Eun Kyul'un takımında olacağım, ve Goo Jae Hee de Oraya gidebilir. | Open Subtitles | سأكون في فريق يون جيول، وجو جاي هي يستطيع الذهاب إلى هناك |
Oraya gitmemi istediğini biliyorum, ama onlara yaptığımız bunca şeyden sonra, | Open Subtitles | أعرف أنّك تريد منّي الذهاب إلى هناك لكن بعد كلّ ما فعلناه لهم |
Bu harika olur, tam da oraya gitmekten söz ediyorduk. | Open Subtitles | نحن سنحبّ ذلك... كنّا نتحدّث مُؤخراً حول الذهاب إلى هناك. |
Eğer Prue'ya yardım edeceksek önce oraya gitmeliyiz. | Open Subtitles | حسناً، إن كُنّا نُريد مساعدة، برو فعلينا الذهاب إلى هناك أولاً |
Tanrım... Eskiden hep oraya giderdik! | Open Subtitles | ياإلهى, لقد اعتدنا الذهاب إلى هناك طوال الوقت |