Sonra bir gürleme duyarsınız ufukta kanserli bir sis ve kara bulutlar toplanır. | Open Subtitles | وبعدها يتهدم كل شيء ثم تأتي السحب السوداء وكأنه السرطان , يأتي إلينا |
Onu çevreleyen bulutlar atomun tek elektronunun dolaşmasına izin verilen alandır. | Open Subtitles | السحب التي تحيط بها هي العوالم التي يجوبها إلكترون الذرة الوحيد |
2009 yılındaki Cebeli Tarık Boğazı geçişinizi izledik orada kontrolü kaybedip bulutların içine ve daha sonra da okyanusa daldınız. | TED | ب.ج. : لقد رأينا عبور 2009 فوق مضيق جبل طارق عندما فقدت التحكم ثم غطست في وسط السحب وفي المحيط. |
Ve böylece insanlar bulutları araya giren şeyler olarak düşünüyorlar. | TED | ولهذا ترتبط السحب عند الناس بفكرة كونها أشياء تعترض الطريق. |
Kuru hava teleskoplar için çok elverişli, ve ayrıca, bulut örtüsü dağın zirvesinin aşağısında böylece teleskoplar 300 gün bulutsuz gökyüzüne hakim olabiliyor. | TED | والهواء الجاف مناسب جدا للتلسكوبات، وكذلك، غطاء السحب هو أدنى من قمة هذا الجبل بحيث يكون للتلسكوبات حوالي 300 يوما من السماء الصافية. |
Bir çekici ve hatta bizi kasabaya götürecek bir taksi çağırmam lazım. | Open Subtitles | أعتقد أنني يجب أن أتصل بشاحنة السحب وربما سيارة أجرة لتأخذنا للمدينة |
Yan kısımlarda gördüğünüz bulutlar aslında karbondioksit yoğunluğunun gerçek zamanlı veri gösterimi. | TED | السحب التي في الجوانب هي في الحقيقة تمثيل صوَري حي للبيانات لكثافة ثاني أكسيد الكربون الذي أطلقناه. |
Ve bu topluluk insanlara şunu hatırlatmak için var oldu: bulutlar, haklarında sızlanılacak şeylerden değillerdir. | TED | والجمعية موجودة لتذكير الناس بالفكرة التالية: السحب ليست أمرًا ينبغي أن يتذمر الناس منه. |
Bu bulutlar her yeri bombalıyorlar, fakat buradan, aşağıdan, incelikle, yavaş yavaş hareket ediyor gibi görünüyorlar tıpkı diğer çoğu bulut türü gibi. | TED | تمر هذه السحب بانفجارات، ولكن هنا من أسفل، تبدو وكأنها تتحرك برشاقة وبطء، مثل معظم السحب. |
bulutlar doğanın görüntüsünün en eşitlikçi varlıklarıdır, çünkü hepimiz çok güzel, inanılmaz bir gökyüzü manzarasına sahibiz. | TED | السحب هي أكثر عروض الطبيعة تكافؤًا لأننا جميعًا لدينا منظر رائع للسماء. |
Sen bana durmadan hatırlatana kadar, renklerin, bulutların falan hiç farkında değildim ben. | Open Subtitles | انت تعلم, لم الاحظ الالوان ابدا, السحب وتلك الاشياء حتى بدأت تذكرني بها |
En son 1924'te Everest dağının zirvesinin yakınlarında bulutların arasında kaybolurken görülmüştü. | TED | في عام 1924 شوهد آخر مرة يختفي بين السحب بالقرب من قمة ايفرست. |
Şu bulutları menevişleyen boz çizgiler de günün müjdecileri. | Open Subtitles | وهذه الخطوط الرمادية التي تشق السحب هي بشائر النهار |
Uçağın, bulutları yararak giden kanatlarını ve kokpit penceresinden gördüğü göğü hatırlıyor. | Open Subtitles | يتذكر الأجنحة وهي تمر عبر السحب ويتذكر نظرته للسماء من خلال نافذة قمرة القيادة |
Bunun yoğunlaşma katmanına girip çıkan düz bir bulut tabakası olduğunu biliyor muydunuz? | TED | هل تعلم أن هذه هي الصحيفة المستمرة من السحب التي تغطس داخلة و خارجة من طبقة التكاثف؟ |
Ve bunun nedenini size bazı favori bulut türlerimi göstererek açıklamak istiyorum. | TED | وأود أن أوضح لكم السبب بمساعدة بعض أنواعي المفضلة من السحب. |
O çekici birazdan dönüp arabanızı çeker. | Open Subtitles | شاحنة السحب ستذهب لألتقاط سيارتك خلال وقت قصير ماذا عن بقية متعلقاتى ؟ |
Özür dilerim Bay Delko, ama Çek hesabınızdan çok fazla para çekilmiş. | Open Subtitles | " حسناً أنا آسف سيد " ديلكو لكن حساب تحققك مفرط السحب |
Bu çekme işlemi, kılcal hareket de denilen suyun temel bir özelliğiyle desteklenir. | TED | وهذا السحب معزز بخاصية أساسية للماء تسمى الخاصية الشعرية. |
Buradaki kim hatırlamaz ki, çocukken bulutlara bakarak onlarda şekiller bulduğunu? | TED | من منكم لا يتذكر، حسنا، كيف كان يتأمل السحب ويجد أشكالا عندما كان طفلاً، |
Avazı çıktığı kadar bağırıyordu ben de daha sert Çekmeye başladım. | Open Subtitles | و كانت تصرخ بصوت عالي و استمريتُ في السحب بشكل أقوى |
Aynı gün, ben Belize'de uygun kimlik ve şirket belgeleriyle parayı çekmek için ortaya çıkarım. | Open Subtitles | في اليوم نفسه سأظهر في بيلز بالهوية الصحيحة وسأجرى المعاملة ليتم السحب |
Todd'un yarasından kan aktığını biliyoruz ama sürükleme izlerinde kan damlası yoktu. | Open Subtitles | ونحن نعلم تود أنزف، ولكن لم تكن هناك قطرات الدم في جميع أنحاء علامات السحب. |
Bu iki aydır üzerinde çalıştığımız draft analizi. | Open Subtitles | هذا السحب الذي كنا نعمل عليه في الأسبوعان الماضيان |
Bir bulutun altındaki küçücük bir renk izi bile onları bilgilendirebilir ve en hassas doğrulukla yön bulmalarına yardım edebilirdi. | TED | وحتى التغير البسيط في ألوان السحب في السماء يمكنها ان تدلهم وتساعدهم على الابحار بدقة |
Bunlar saçak buluttan daha nadir bulutlardır. Ama çok da nadir değiller. | TED | حسنًا. هذه السحب أكثر ندرة من سحب القزع ، ولكنها ليست نادرة إلى هذه الدرجة |