İngiliz süvari kılıcı. gümüş filigran. | Open Subtitles | سيف سلاح الفرسان البريطاني عليه ختم الفضّة |
Hiç gümüş mermimiz olduğunu sanmıyorum. | Open Subtitles | لا أعتقد أن بحوزتنا أيّ رصاصات من الفضّة. |
Neden mahkumların bazılarında gümüş var da hepsinde yok? | Open Subtitles | ولمَ بعض السجناء يحملون الفضّة أما البعض الآخر لا؟ |
Evlat, damarlarında o kadar gümüş dolaşırken nikele dönmüş olmalıydın. | Open Subtitles | بُني، يجب أن تكون صلداً، فكثير من الفضّة تجري في عروقكَ. |
Sonunda, kızın o kadar çok gümüşü oldu ki paralar ellerinden kayıp yerlerde yuvarlanıyorlardı. | Open Subtitles | بعد ان انتهوا كان معها الكثير من الفضّة لدرجة أنها أسقطت العملات من يدها وتدحرجت على الأرض |
gümüş, plaketlere yapışıp onlardan biri haline geliyor. | Open Subtitles | الفضّة ألحقت نفسها بالصفائح الدموية وأصبحت جزءً منها. |
Bu gümüş madenciliğinde kullanılan bir yan ürün. Çok kuvvetli bir zehir. | Open Subtitles | إنّه منتوج ثانويّ كيميائي لإستخراج الفضّة إنّه سام تماماً. |
"... bir torba gümüş getir ve bizimle akşam üstü tapınakta buluş. " | Open Subtitles | أنْ تأتينا بكيسٍ من الفضّة و تلاقينا في المعبد عند الغروب |
Sadece gümüş onlara gerçekten acı veriyor. Ondan korkuyorlar. | Open Subtitles | الفضّة ما يؤذيهم، في الواقع إنّهم يخافون منه |
gümüş karşılığında geri çekilmenizi istiyorum beyler. | Open Subtitles | أطلبُ منكم التراجع يا سادة بثمنٍ من الفضّة |
Size yemin ederim, babanız gümüş Zil Katili değildi. | Open Subtitles | أقسم لكم والدكم لم يكم قاتِل أجراس الفضّة. |
gümüş karşılığında geri çekilmenizi istiyorum beyler. | Open Subtitles | أطلبُ منكم التراجع يا سادة بثمنٍ من الفضّة |
Hepsi folyo kapsüllerde gümüş nitrat ve sarımsak ekstresi ile doldurulmuş. | Open Subtitles | الكلّ مزود بكبسولات الألومنيوم في الطّرف تملأ بنترات الفضّة, و مستخلص الثّوم . |
Hepsi metal kapsüllerde gümüş nitrat ve sarımsak ile doldurulmuş. | Open Subtitles | الكلّ مزود بكبسولات الألومنيوم في الطّرف تملأ بنترات الفضّة, و مستخلص الثّوم . |
- gümüş ve işlenmiş meşeden yapılma. - Taht değil. | Open Subtitles | إنّه مصنوع من الفضّة ومعمول من البلوط - إنّه ليس بشأن كرسي العرش - |
Altın, gümüş, boyunlarında bileklerinde, pis ağızlarında ne varsa. | Open Subtitles | الفضّة الذهب، حول رقابهم حول أرساغهم، في أفواههم القذرة! |
Bu bir gümüş çalışmasıdır. | Open Subtitles | إنّها من صُنع محترف في أعمال الفضّة. |
Pekala, beyler. Bakalım elinizde neler varmış. gümüş iyidir. | Open Subtitles | -حسنٌ يا رفاق، لنرَ ما لديكم، الفضّة جيِّّدة |
Ve gümüş, lanetliler üzerindeki lanet haline geldi. | Open Subtitles | وباتت الفضّة لعنة على الملعونين. |
Kendi yaramı kesmek yerine gümüşü sahile gömüp hikâyemi satmak için ipeği kullandım. | Open Subtitles | و بالإضافة أيضاً ، أنا من قام بجرح تلك الندبة و أخفيتُ الفضّة "النقود " في الشاطئ و إستغللتُ الحرير لإختلاق قصتي تلك |
Eğer size yükseleceğini söylüyorsam, yükselir. Size gümüşün değerinin düşeceğini söylemiştim. | Open Subtitles | أخبرتك أنّه سيرتفع وسيهبط أخبرتك أنّ الفضّة ستهبط |
Sende ki ise bir taklit. Gerçek olanı kursun ve Gümüşten yapıImıştır, ve çok değerlidir. | Open Subtitles | طائرك زائف، إذ أن الحقيقيّ يُصنع من الفضّة والرصاص ويُهدى لغرض. |
GZK'nin ilk denemesi olabilir. | Open Subtitles | من المُمكن أنها المُحاولة الأولى لأجراس الفضّة. |