| Ticarette bilindiğine göre kabin restoranlar zorla fuhuş mekanları. | TED | مطاعم المقصورة، كما تُعرف في هذه التجارة، هي أماكن للبغاء القسري. |
| zorla fuhuş, insan kaçakçılığının yüzde 22'sini oluşturuyor. | TED | يمثل البغاء القسري نسبة 22 في المئة من الاتجار بالبشر |
| zorla çalıştırma oranı resmi olarak yüzde 10. | TED | عشرة في المئة في الولايات التي تفرض العمل القسري. |
| Başladı. İlk haberimiz parlamentodan. Tartışmalı sınır dışı etme yasası bugün ikinci kez görüşüldü. | Open Subtitles | جرت اليوم الجولة الثانية من مفاوضات الترحيل القسري المثيرة للجدل |
| Seni bilmem ama ben bu zorunlu yakınlıktan memnun değilim. | Open Subtitles | لا أعلم بخصوصك ولكنني لا أقدّر هذا القرب القسري لبعضنا البعض |
| zorla çalıştırma, Han İmparatoru Han-Wudi'nin himayesinde devam ettirildi ve duvarların ünü, meşhur bir acı alanına dönüştü. | TED | استمر العمل القسري تحت إمبراطور الهان هان أودي و سمعة الجدران نمت إلى مكان للمعاناة ردئ السمعة. |
| zorla evden çıkarmalar inanılmaz şiddetli geçiyor ve tabii ki anayasaya aykırılar. | TED | عمليات الإخلاء القسري عنيفة بشكل لا يصدق وبطبيعة الحال، غير دستورية |
| Olay yerinde, oraya zorla götürüldüğüne dair bir iz de yoktu. | Open Subtitles | لم يكن هناك جهاز الأمن والمخابرات في مشهد أنها تم سحب هناك أو القسري. |
| zorla itiraf ettiğini söyleyeceğini biliyoruz. | Open Subtitles | نحن نعلم بأنه سيدعي بأمر الإعتراف القسري |
| Gen düzenleme ve uzaylı embriyolarının zorla yerleştirilmesi yöntemi ile uzaylı melezi yaratmak da dahil. | Open Subtitles | بما في ذلك التهجين البشري من خلال تعديل الجينات والحمل القسري لأجنة فضائية |
| Bir Seelie'nin zorla sorgulanması ve muhtemel ölümüne engel olmak Anlaşmalar'ı kurtarmış olabilir. | Open Subtitles | منع الاستجواب القسري والموت المحتمل لسيلي قد أنقذ الاتفاقات |
| "Goodbye Art"ın (Güle Güle Sanat) başlangıcında zorla yok etmeye odaklandım, örneğin bunun gibi: Jimi Hendrix'in 7000 kibrit çöpü ile yapılmış resmi. | TED | في بداية مشروع "فن الوداع"، ركّزت على التدمير القسري مثل هذه الصورة لجيمي هندريكس التي صنعت بواسطة 7000 عود ثقاب. |
| O günlerde, eski Slavonca rabota sözcüğü zorla çalıştırılan insanları tanımlardı. | TED | في تلك الأيام، كانت الكلمة السلافونية الكَنَـسيـّة القديمة رابوتا/rabota تستخدم لوصف الجهد والكدح القسري للناس. |
| İlk anda işkence ya da zorla yedirildiğini düşündüm. | Open Subtitles | لقد أولاً توقعت التعذيب والإطعام القسري |
| Fitzhugh ayrılmayı reddediyor. Daha önce Kule'den kimseyi zorla tahliye etmedik. | Open Subtitles | (فيتزهف) يرفضُ الرحيل, لم نستخدم الإخلاء القسري في البرج من قبل |
| Yasa kabul edilirse göçmenler hafif cürümler sebebiyle sınır dışı edilebilecekler. | Open Subtitles | والقانون يقترح الترحيل القسري للمهاجرين الذين يرتكبون الجنح |
| Dünkü röportajını izledim ve çok etkilendim. - sınır dışı etme yasasını diyorum. | Open Subtitles | تأثرت جدا بمقابلتك البارحة وخصوصا قانون الترحيل القسري |
| - sınır dışı yasası haberi, Tarım Bakanı haberinden önce yayınlansın. - Peki. | Open Subtitles | اذكري خبر الترحيل القسري قبل خبر وزير الزراعة |
| Mesele şu ki, arkamızda görülen gençler gibi delikanlılar, bu yeni sınır dışı etme yasasıyla kolayca ülkeden kovulabilecekler. | Open Subtitles | هؤلاء هم الشباب الذين يجازفون بالترحيل القسري |
| zorunlu açlığı, köleliği politik silah gibi kullanılan tecavüzü. | Open Subtitles | التجويع القسري والعبودية والإغتصاب كسلاح سياسي |